Son zamanlarda en sık duyduğum cümle, “Eskiden paramız yoktu ama mutluyduk”, Peki şimdi paramız var ama mutlu mu değiliz? Bence hayır. Günümüzde artık paralısı da parasızı da mutsuz.

Benim yaş grubum anımsayacaktır: Mutlu olmakla para sahibi olmak bizim çocukluğumuzda o kadar da içiçe ya da birbirine paralel giden kavramlar değildi. Daha doğrusu bizler çok paralı olmak nasıl bir şeydir, o zamanlar hiç bilmediğimiz için elimizdekilerin sahip olabileceğimiz en büyük imkânlar olduğunu sanır ve bunların küçük büyük olduğuna bakmaksızın mutlu olurduk.

Örneğin bizim zamanımızda her yer boş arsaydı ve bizler evde papara yiyeceğimizi bile bile, çamur deryasına dönmüş o arsalarda hemen her gün “Altıda haftaym onikide biter” maç yapardık. Sonrasında hep beraber maçın teknik analizini yapa yapa, yaka bağır açık evlerimize dağılırdık. Şimdi kaçınız bu zevki tadabiliyor?

Ya her köşe başındaki seyyar satıcılara ne demeli? Onlardan neler alırdık neler. En sevdiğimiz an mis gibi kokan “bademleriyle” boy gösteren salatalıkçının geldiği andı, Hemen başına üşüşür sadece 25 kuruşa kabukları soyulmuş, bolca tuzlanmış ve uzunlamasına dörde bölünmüş salatalığımızı çıtır çıtır yerdik.Tarifsiz bir mutluluktu bu… Şimdi kim bu kadar küçük bir şeyle mutlu olabilir ki?

Evinde televizyonu olmayanlar “Pilli Bebek” ya da “Uzay Yolu” başlayınca televizyon almayı başarmış komşularımızın evine doluşurduk. Bu sanki bizlerin doğal hakkı gibiydi. Hatta bir akşam gitmesek karşı komşumuz, televizyonlu bir evin hafif gururunu yansıtan bir tonla camdan seslenirdi;”Hadi çocuklar, Uzay Yolu başlıyor çabuk olun!”

Biz komşularımızın evlerinde büyüdük, o zamanlar samimiyet, yardımlaşma ve komşuluk vardı. Dostluk vardı. Sokak boyunca tüm evler bizimdi. Nurten Abla, Nüvide Teyze, bakkal Eşref Abi, olta malzemeleri satan emekli öğretmen Salim Amca, sırasını bekleyen taksi şoförleri, hepsi bizim bir parçamızdı, biz de adeta herkesin çocuklarıydık. Evet paramız son derece kısıtlıydı ama sokaklarda koşuşturmaktan yorulduğumuzda arkadaşımızın evine rahatlıkla gider, annesinin ya da ablasının yaptığı, şimdi tonlarca lira dökseniz alamayacağınız lezzetteki o kurabiyeleri, nefis yemekleri iştahla yerdik. Gönül rahatlığıyla. Annelerimiz de başka çocuklara annelik yapardı. KİMSE AMAN ÇOCUĞUMA BİRİLERİ TECAVÜZ EDER Mİ, IRZINA GEÇER Mİ, DİN İMAN AYAĞI ATIP BADELER Mİ YA DA BİR ÇÖPLÜKTE CESEDİNİ Mİ BULURUM korkusuna kapılmazdı. Şimdi hangi parayla o günlerin ahlâkını, o günlerin saflığını, o günlerin güvenini geri getirebilirsiniz sorarım size…

 

Uğur GÖRGÜLÜ

18 Eylül 2020 – Jvari (Gürcistan)