Sevgili Karım Guns N’ Roses tişortuyla…

Şundan kesinlikle eminim ki, Guns N’ Roses ve onun gibi gruplar, sıradan insanlardan oluşmuyor. Zaten sanatla ve özellikle müzikle uğraşan insanlar sıradan olamazlar. “Estranged” gibi bir başyapıt oluşturmak, çok farklı bir zihin yapısı gerektiriyor. 13 yaşından beri rock dinleyen biri olarak söylüyorum: Benim için Pink Floyt, Led Zeppelin, Deep Purple gibi gruplar bu alanda kraldır, ancak Guns N’ Roses, onlardan bir adım sonra sahne almasına rağmen, adeta bir ilâhtır.

Ben, “Estranged”i dinlerken bazen kendimden korkuyorum; çünkü bu Dünya’dan hızla uzaklaştığımı hissediyorum, isyan dahil birçok duygu beynimde resmi geçit yapıyor. Damarlarımda kan, sanki daha hızlı akıyor. Büyülenmiş gibi, adeta her notayı, her sesi, her sözcüğü, her nağmeyi beynime kaydediyorum. Bu adamlar bence bizlerin içindeki duygulara, karmaşaya, aşklarımıza, isyanlarımıza, karşılıksız sevginin acılarına tercüman oluyorlar. Onlara korkunç saygı duyuyorum, her ne halt etmiş olurlarsa olsunlar. Büyük ve sıradan çoğunluğun bir türlü kıramadığı zincirleri kırmayı başarıp, Dünya’nın dayattığı sınırlar dahilinde yaşamayı reddetmeyi başarmış olmaları; işte asıl hayranlık nedenim bu! Bazen yüreğini kabartan, bazen hüngür hüngür, bazen hıçkıra hıçkıra ağlatan, bazen de dişlerini sıkarak isyan ettiren duygular karmaşasının içinde bu kötü ve iğrenç Dünya’ya katlanmamı onlar sağlıyorlar. Bizler asi delikanlılardık, ama korkaktık. Vahşi kapitalizme karşı çıkamadık ve dişlileri arasında ezildik. Sıradan olmayı ve rutini kabullendik. Onlarsa cesurdular ve uzun sarı saçları, deri bileklikleri, takıları, parlak kumaştan sımsıkı pantalonları ya da yırtık bluejeanlarıyla Dünya’ya adeta “Senin tüm kurallarının canı cehenneme, beni esir alamazsın. Beni de o sıkıcı cenderene sıkıştıramazsın” mesajı haykırıyorlar ancak bu asiliklerini müziğin asaletinde durultmayı da beceriyorlardı. Böylece onlar bizlerin içinde yaşayan ama asla dışarı çıkamayan canavarın temsilcileri olmuşlardı.

İşte onlardan, bu ayrıcalıklı gruptan biri: Axl Rose; bence o, çok şaşırtıcı bir insan. “Özel” ya da “farklı” sıfatları onu tanımlamakta bence biraz hafif kalıyor. Onun ruhu sanki bambaşka alemlere aitmiş gibi geliyor bana, çünkü Dünya’daki çoğu insanın çok üzerinde bir idrak ve yaratma kapasitesi var. Belki de çocukluğundan beri yaşadığı acılar onu böyle yaptı, kim bilir. Aslında bu grubun her ferdi çok özel ve yetenekli. Böyle bir şarkıyı bestelemek, düşünmek, kafasında oluşturmak, orkestrasyonunu yapmak çok güçlü bir duygusal altyapı gerektiriyor. Estranged’de en az 3 farklı bölüm var. Anlattığı hikâyeye göre değişkenlik arz ediyor. Örneğin Axl’ın yunuslarla yüzdüğü sahnede Slash’ın gitarından yunus sesine benzer bir solo dinliyoruz. Eserin müzikalitesindeki zenginlik insanı adeta sersemletiyor. Pasajlar arası geçişlerdeki olağanüstü başarı ve o lirizm, ah o lirizm insanı kamyon çarpmışa çeviriyor.

Tabi asıl ana faktör: Axl. O değil de bir başkası bu şarkıyı bu kadar başarılı icra edebilir miydi, bilmiyorum, zira o duyguları gerçekten yaşayan Axl. “November Rain”de nasıl bir hüzün tablosu çizdiyse, “This I love”da ayrılık acısını adeta cam kırıklarına basmışcasına nasıl hissettirdiyse, “Estranged”de de korkunç yalnızlığı ve ölümün soğukluğunu dupduru sözlerle ve bir senfoni tadındaki müziğiyle gözümüze sokuyor. 12 sihirli notayla beni ve birçoğumuzu oturduğu yere mıhlıyor. Dinlediğin bu müzik karşısında afallamış gözlerle, “Onlar böyle muhteşem müzikler yaparken, bir de benim yaptığım işe bak, ne kadar da sıradan” düşüncesine kapılmayı önleyemiyorsun ve kendini onlar karşısında adeta bir böcek gibi görüp Dünya’daki her şeyden, en başta kendinden nefret eder duruma geliyorsun. Tüm bunlardan kaçmak , bulutlara tırmanmak ve sadece o müziğe doğru koşmak, koşmak, koşmak istiyorsun…

Bazen hiçbir hedefimiz olmaksızın karımla arabamıza biner dolaşırdık. Aracın teybinde sonuna kadar açılmış halde November Rain ya da Estranged çalardı. O, rock müziği, özellikle de Guns N’ Roses’i çok severdi. Ben özellikle “November Rain” çalarken gözyaşlarımı saklamaya çalışırdım, bir bakardım ki karımın gözleri de sırılsıklam, ağlıyor… Birbirimize sarılırdık ve ağladığımızı artık saklamazdık. Bir yıl önce o öylece öldü, gitti, terketti beni. Şimdi Axl Rose’un hayat verdiği şarkılar daha da başkalaştı benim gözümde, anlamlandı, kuru bir söz ve nota yığını olmanın ötesine geçti. Sanki karımın ruhu o şarkılarda yaşıyor gibi geliyor bana. This I love dinlerken karım sanki laptopun ekranından fırlayacak ve yanıma oturup, benim saçlarımı okşayacak gibi hissediyorum. Ama olmuyor işte olmuyor…

Ben hemen hemen Axl ile yaşıtım, benden sanırım birkaç yaş küçük. İlk gençliğimden beri takip ederim. İnce ve hassas ruhlu olduğu için Kurt Cobain’in anlamsız ve aptalca intiharından sonra benzer bir şey Axl’in de başına gelecek diye çok korkardım. Zira Dünya’nın kötülüklerine katlanmak çok zorlaştı ve bu hassas ve farklı insanlar o acıları uyuşturucu ile bastırabiliyorlar.  Axl de bir ara uyuştucu batağına batmıştı. İşte onun için korkuyordum.

Şimdilerde biraz yaşlandı ve şişmanladı ama hâlâ muhteşem bir adam. Umarım daha çok uzun ve sağlıklı yaşar ve ölene kadar üretir. Ona olan hayranlığım, saygım ve sevgim hiç bitmeyecek gibi görünüyor. Öldüğünü duyarsam sanırım benim de içimde bir şeyler ölecek… Umarım önce ben ölürüm.

 

Uğur GÖRGÜLÜ

25 Haziran 2023 – Khashuri (Gürcistan)