tercihlerAslında biraz dikkat edilirse görülecek olan asıl gerçek, üniversite giriş tercih listesini hazırlarken gençlerimizin ne olmak istediğinin, ya da yeteneklerinin ne yönde olduğunun hiçbir öneminin olmadığıdır. Kaderiniz, gelecek 50 yılınız, yani hayatınız sadece bir sınava bağlıdır. 5 küçük kutucuk içinden doğrusunu seçme yüzdenizin izleyeceği seyir; sınav günündeki ruhsal durumunuz, korkularınız, heyecanınız, paniklemeleriniz, dikkatinizi toplama oran ve sürekliliğiniz, sağlık durumunuz, girdiğiniz stresli durum gibi birçok faktör tam kadro tepenize bindiğinde müthiş bir değişkenlik arz edecektir emin olun. Bir sorunun yanlış yanıtlanması, belki de bildiğiniz bir soruda heyecanınıza yenilip b yerine c şıkkını işaretlemeniz sizi bir anda makine mühendisliğinden inşaat mühendisliğine indiriverir.

Tek bir soru bazen bir gencin tıp doktoru mu, uçak mühendisi mi, hukukçu mu olacağını belirler. Bu nedenle ülkemiz mesleğini hiç sevmeyen, bu yüzden pek de başarılı olamayan, ya da diplomasında yazan mesleğinin yerine bambaşka bir işle uğraşan mühendislerle, mimarlarla, doktorlarla, hukukçularla, işletmecilerle, muhasebecilerle doludur. Çünkü ortaöğrenim döneminde kişinin sahip olduğu yetenekler veya hangi mesleklere karşı eğilimi olduğu gibi araştırmalar bizde hiç yapılmaz.

Genç, neye yetenekli olduğunu bazen hayatı boyunca hiç bilmez. İçgüdüleri eğer ona ressam, tiyatrocu ya da müzisyen olmasını söylüyorsa veya ne bileyim grafik sanatlara karşı çok büyük bir ilgi duyuyorsa, içinden yükselen o “aptal” sesi ve gerçek duygularını bastırır, çünkü ona ezberletilenlere göre bunlar boş şeylerdir. Ailesi, çevresi, arkadaşları onu, bileğine hep o kahrolası “altın bileziği” takmak için şartlandırır durur. Ve genç de düşüncelerinden, hislerinden dolayı suçluluk duyar.

Doğru seçimin, içinden geçen sevdiği iş değil, hiç bilmediği, ona karşı yetenekli olup olmadığı hakkında en küçük bir fikrinin olmadığı, annesinin, babasının ya da öğretmenlerinin isteğiyle listesine yazdığı tıp, mühendislik, hukuk gibi meslek dalları olduğuna inanır. Çünkü bunlar “altın bilezik”tir, her daim geçer akçedir ve kişiye para kazandırır. Aileler böyle düşünür, çocuklarını da böyle şartlar. “Sen mühendis ol, hobi olarak gitar da çalarsın” gibisinden sözlerle avutur zavallı genci. Sonuçta birçok genç sevmediği bir mesleği icra ederek mutsuz ve cendereye sıkışmış gibi hissettiği o sıkıcı ve yavan hayatını yaşar ve belki de Dünya çapında bir sanatçı olabilecekken sıradan ve başarısız biri olarak ölür, gider…

dus_ve_tus_ek_yerlestirme_icin_tercihler_yarin_alinmaya_baslanacak_h85982

Bunun bir başka versiyonu da “en fazla puan gerektiren meslekten en düşüğüne kadar geniş bir yelpazede listemi hazırlayayım da açıkta kalmayayım” mantığıdır ve bu mantıkla hazırlanmış o kadar değişkenlik arz eden tercihler vardır ki, sanıyorum bu durum sadece Türkiye’ye özgü bir garabettir. Tıpla başlayıp, mühendislikle devam eden, sonrasında hukuka dalan, arkasından da Hititoloji ile biten hatırı sayılır miktarda tercih listesi gördüğümü söylediğimde sanıyorum birçok okuyucu bıyık altından gülecek ve kendi tercih listesindeki benzerlikleri hatırlayacaktır. Bu tip bir listede şansınıza ne düşerse o olursunuz. Matematik kafası olmayan mühendisler, konuşmaktan pek hoşlanmayan avukatlar, kan görmeye dayanamayan doktorlar hep bu tip tercih listelerinin eserleridir.

Sevgili kız kardeşim işte böyle bir tercih listesi mağdurudur. Güzel sanatlara o denli yetenekli birinin kişiliğiyle taban tabana zıt bir mesleği, jeofizik mühendisliğini kazanıp, üstüne üstlük bir de mezun olması bence çok büyük bir kayıptı. Gerçi kendisine bırakılsaydı da, o güne kadarki dayatmalar, baskılar, şartlandırmalar ve ezberletilenler nedeniyle en iyi seçeneğin mühendis olmak olduğunu söyleyecekti eminim. Çünkü okuyamamış olmasına çok üzülen annemin dayanılmaz baskısı bizlere “altın bilezik” takmaktan başka bir seçenek bırakmıyordu.

tercihler_pazatesi_basliyor_h634

Kız kardeşim güç belâ İTÜ Jeofizik Mühendisliği’ni bitirdi. Hiçbir yerde iş bulamadı; aslında çok da gönüllü değildi bu meslekte çalışmaya. Zaten Enerji Bakanlığı ve TPAO, MTA gibi kuruluşlar haricinde çalışacağı başka bir yer de yoktu.

Daha üniversite yıllarında bir grup arkadaşıyla tiyatro yapmaya başlamıştı. Birkaç kez sahnede izlemiştim, müthiş yetenekliydi, sesi de vardı, oyun gücü de. Sonunda ailemizin (buna ben de dahilim) onca karşı çıkmasına rağmen Almanya’ya gitti. Orada, kendi gibi Almanya’ya gitmiş tiyatrocu arkadaşları ve Alman oyuncularla uzun süre tiyatro yaptı. Yurda döndüğünde artık çok tecrübeli bir tiyatrocuydu. Ancak genelde siyasi içerikli oyunlar oynadıkları için ne televizyon dizilerinde ne de filmlerde rol kapabildi. Beraber yola çıktığı birçok arkadaşı düzene ayak uydurduğu için çok ünlü oldular; ama o hep idealleri doğrultusunda yaşadı. Ne yaşam tarzından ödün verdi ne de ideallerinden… Şimdilerde o eski tüfek arkadaşları çağırdıklarında yine tiyatrosunu yapan aynı zamanda da okullarda drama dersleri vererek hayatını kazanan bir öğretmen.

Şöyle bir baktığımda onun döneminde mezun olan yakın arkadaşlarının hiçbirinin jeofizik mühendisliği yapmadığını görüyorum. Kardeşimin, yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen can ciğer kız arkadaşı bankacı olup, emekli olana kadar bankada çalışmıştı. Bir diğeri ünlü bir marketler zincirinde reyon görevlisi olarak işe başlamış, daha sonra o marketler zincirinin önemli bir adamı olmuştu. Hâlâ sanıyorum aynı yerde.

Benim çok sevdiğim başka bir arkadaşı ise bir sürü iş dalına girip çıktıktan sonra en sonunda coğrafya öğretmenliğinde karar kılmıştı ve hâlâ bu şerefli mesleğe devam etmekte.

Peki, niçin okumuşlardı üniversitede hiç yapmayacakları bir mesleği öğrenmek için hem de tam 4 yıl, kimi zaman 5 belki de 6 yıl? Büyük bir olasılıkla annelerinin, babalarının istediği o kahrolası altın bileziği bileklerine takmak için. Üniversite kurs parası, harçlar, kitap kırtasiye masrafları, verilen harçlıklar, yurt ya da ev kiraları, onca harcama, ailelerin çocuklarını okutmak için katlandıkları onca sıkıntı, yapılan onca fedakârlık, ne için? Koskocaman bir hiç için… Sadece annelerini, babalarını sevindirmek uğruna hayatlarının 4 yılını heba eden milyonlarca genç insan… Belki 4 yıl önce hayata atılsalar çok daha iyi yerlere çok daha önceden gelebilecekken, yaşamlarının en az 4 yılını kaybeden, dolayısıyla hayata en az 4 yıl geç başlayan insanlar… İşte sonuç bu, acı gerçek bu…

Uğur GÖRGÜLÜ

14 Ekim 2011 Antalya