Bir ulus oluşturmak için mutlaka bir burjuvazi yaratmak gerekmektedir. Bugün ABD, K. Irak’ta Barzanilere ve bazı aşiretlere dayanarak bir ulus oluşturmaya çalışıyor. Abdullah Öcalan ise “bunlar değil devlet, parti bile kuramaz çünkü aşirettirler” diyerek ABD’ye kendisini seçmesini önermektedir. Klasik anlamda aşiretlerin içlerinden kendiliğinden bir şekilde burjuvazi oluşturmaları mümkün değil. Bundan dolayı dışarıdan bir takım zorlamalarla bu yapılmak zorundadır. İç dinamiklerden yoksun bir süreçtir bu.
“Kürt” Denenler Farsi’dir
Türkiye’de 15 milyonluk Kürt ulusu var diyorlar. Oysa böyle homojen ve kendi bağımsız tarihsel aksiyomuna sahip bir topluluk yok.
Peki, kimdir bu Kürtler?
Özellikle 16.y’dan itibaren Akkoyunlu Türkmenlerine karşı Osmanlı’nın İran’dan getirttiği ve oluşturduğu bir etni olduğunu görüyoruz. Kızılbaşlara karşı Osmanlı’yı ve İslam’ı savunsunlar düşüncesiyle Kürt beyleri Diyarbakır’a getirildi. Bu Yavuz Sultan Selim’in politikasıdır. K. Irak’taki Şafi İrani topluluklar Diyarbakır ve Van’a yerleştirilmiş, Alevi Türkmenler sürülmüş ve asimile edilmiştir. Bu “Müslümanlaştırma” politikasıdır ve Selçuklular Anadolu’ya geldiklerinde karşılarında bir tek Kürt yoktur. Anadolu’da Kürt denen isim duyulmamıştı bile. Diyarbakır’ı da Mervanoğulları’ndan aldılar. Yönetenler Araplardı, halk Ermeni ve Süryani’ydi. Kürt diye bir etni olmadığı gibi bir dil de yok. Örneğin Zazalar; Cengiz Han, Türkmenleri Batı’ya sürüklerken, Hazermler’in kalıntıları olarak Türkmenlerle Anadolu’ya gelen Farsî kavimlerdir.
Tıpkı Türkistan’daki Tacikler gibi Anadolu’da da Türklerle İranî kavimler iç içedir. Bu büyük Türk etnisinin değişmez bir tarihi olgusu. Batı’daki Kürdoloji Enstitüleri ve Oxford Üniversitesi ise bu parçalanmaz Türk kimliğini ters yüz ediyor. Örneğin İran 1000 yıldan fazla süredir Türkler tarafından yönetilir. Türkçe’nin yanı sıra burada Farsi dil ve lehçelerde konuşulur. Oysa bir tek Batılı tarihçi İran’ın Türklüğünden bahsetmez. Bugün İran nasıl zorla Türklükten arınmış bir olgu olarak dayatılıyorsa, Kürtlere de Anadolu’da uyduruk bir kimlik geliştiriliyor. İran’ın Farslaştırılmasına benzer bir şekilde Anadolu Türksüzleştirilmek isteniyor. Yoksa Kürt diye bir ırk, etni yoktur. İran’dan sarkan çeşitli Farsi kavimler karmaşasıdır. Bugün Kürt’ten bahsediliyorsa, Osmanlı Türkleri Safevî Türkleri çatışmasına borçludurlar bunu.
Şimdi Kürt denen kavimleri tek tek ele alırsak aslında bunlar son yüzyılda emperyalistlerin derleyip toparladığı normalde birbiriyle tamamen kanlı bıçaklı kavimler ve aşiretlerdir. Kuzeyde alevi Zazalar var; gerçek Kürt toplulukları denen daha güneyde İran toplulukları olan Goraniler var; bunlar Yezidi veya Şiî dininde, sonra 18.yy’da ortaya çıkan Soraniler var ki Süleymaniye’deki Talabani’nin grubu budur; bir de Bahtinani yani Kırmançi dediğimiz Türkiye’deki Hakkâri civarındaki gruplar var. Ama bunların hiçbirinin kültürel, dinsel ve dilsel birlikteliği yoktur. Bunlar Akkoyunlu Karakoyunlu Türkmenlerinin yanında, onlara bağlı boylardan ibaretti sadece. Batılılar tüm bu topluluklara ‘siz Kürtsünüz’ diye bir dayatmayla çıktı. Oysa daha yakın zamana kadar bir Kırmançi’ye Kürt dediğiniz zaman küfür sayıyordu. Kürt siyasî bir terim olarak sadece çok dar elit aydınlar tarafından kabul ediliyordu.
Petrolle Yaratılan “Ulus”
Bu toplulukların geçmişte hiçbir bağlantısı olmadığı gibi aslında bugün de yok. Ama bunları ne bir araya getiriyor? Son yüzyılda K. Irak’taki petrol yataklarının ortaya çıkmasıyla yaratılan zenginlik kaynağını kullanarak emperyalizm bu toplulukları bir merkez etrafında toplamaya çalışmaktadır.
Eskiden PKK’ya karşı savaşta Türkiye bölgedeki aşiretlerin çoğunu hatta Barzani’yi kendi safına çekebilmekteydi. Koruculuk olgusu böyle ortaya çıktı. Aşiretler siyaseten Ankara, ekonomik olarak ise İstanbul üzerinden Türk işbirlikçi burjuvazisiyle birlikte Batı’ya bağlanıyorlardı. Ama şimdi ABD’nin K.Irak’a girmesi ve Barzani’ye petrol yataklarını vermesiyle birlikte İstanbul’dan kopuş, K. Irak’a bağlanış başladı. Barzani ve Apo kutupları belirginleşmeye başladı. Barzani Türkiye’ye karşı çıkmaya başladı. Nakşilik ve Kırmançilik Barzani’nin Türkiye’deki etki kanallarıdır.
PKK’nın Rolü
PKK’nın avantajı silahlı güç olmasıdır. Barzani ve Talabani’nin Türkiye’de böyle bir gücü yok. Bu yüzden ABD PKK’yı masada tutuyor. Barzani ve Talabani de artık PKK’yla ortaklık kurmak durumundadır. Bu Kürt siyasî grupları arasında çelişki yaratmak politikası artık başarılı olmuyor. Çünkü K.Irak merkezli Türkiye’ye de uzanan bir Kürt burjuvazisi yaratma projesi gelişiyor. Bu petrol boru hatlarının imhası, K.Irak petrolünün Barzani’nin eline geçmesi, tankerlerle yapılan ticaretin peşmerge kontrolünde Barzani-PKK işbirliğiyle “Kürt burjuvazisine” teslim edilmesiyle çabuk yoldan yapılmak isteniyor. Zaten geleneksel olarak İstanbul ve İzmir ile bağ kurmak isteyen Kürt aşiret egemenleri şimdi bu ticaret hattını ele geçirmiş olarak, petro-dolarlarla zenginleşmek ve limanlara da egemen olarak Batı’ya açılmak istiyor. Türk büyük burjuvazisiyle de ittifakları devam ediyor. Koç ve Ülker grubunun K.Irak’ta ortaklarının Barzaniler olması buna bir örnektir.
O zaman yaşanan Kürtler için sermayenin ilk birikim süreci. İşçi olarak tatil yörelerine gelen Kürt unsurlar artık ihaleler alan, mafyasal bağlantılarla bölgeye hükmeden unsurlar haline geldiler. Artık kritik nokta limanlardır. Çünkü limanı olmayan bir burjuvazi yaşayamaz.
Kürdoloji Enstitülerinin Çizdiği Strateji
Burada Batı’daki Kürdoloji Enstitüleri’nin temel tezine geliyoruz. Kürtler dünyanın petrol merkezinde bulunmaktadır. Bu zenginliğe Batı adına sahip çıkıp, hükmetmeleri gerekir. Ama limanı yoktur. O zaman diasporik Kürtlerin ekonomik hakları ve özgürlükleri sağlanmalıdır. Nedir bu diasporik Kürtler? Birinci halkası Türkiye’deki limanlardaki Kürt ticaret unsurlarıdır. İkinci halka daha dışarıda Avrupa başkentlerindeki Kürtlerdir. Bu bağlantı kurulmadan merkezdeki petrol kaynakları zenginliğe dönüştürülemez, çünkü Batı’yla ticaret hattı kesilir.
O zaman Tayyip Erdoğan’ın ‘Kürt sorununu çözeceğiz’ veya ‘demokratik haklar verilecek’ söyleminin içeriği şudur: Bu diasoporik Kürt burjuvazisinin zengin olma sorunu çözülecek ve zenginleşmek için limanlara hâkim olma hakları verilecektir. “Demokratik hak” dedikleri budur. Yoksa gerçek demokrasi sorunları olsa ‘toprak reformu’ derlerdi ki bunu kimse ağzına bile almıyor. Kürt burjuvazisinin yaratılması ve Batı için birincil muhatap haline getirilmesiyle “Kürt sorunu” ve “demokrasi sorunu” çözülmüş” olacaktır. O zaman Kürt Ticaret ve Sanayi Odaları, KÜSİAD da kurulabilir. Komprador Kürt burjuvazisi küresel muhatap haline ancak böyle gelebilir.
Mafyasal, narkotik Kürt zenginleşmesi, nakliyenin Kürt unsurların ve Barzani’nin tekeline geçmesiyle birlikte bir üst aşamaya sıçradı. Turizm sektörü ve limanların Kürtlerin eline geçmesiyle süreç tamamlanacak. Sermaye oluşumu için ekonomik unsur kadar fizikî hâkimiyet unsuru da şarttır ki liman kentlerinde ve kıyılarda Kürt mafyasının sokakları ele geçirmesiyle bu da tamamlanmıştır.
Türkiye ve Türklüğü Parçalayacak Hat
Tabiî bu ekonomik amaca eşlik eden bir de siyasî amaç vardır. K. Irak merkezli ABD’nin kurduğu devletsel Kürt yapısının ekonomik olarak ayakta kalabilmesi için bu ekonomik bağların kurulması şarttır. Eskiden Türk burjuvazisine dayanarak ayakta kalmaya çalışan unsurlar artık yönünü Barzani ve İsrail’e çevirerek yeni bir merkez oluşturmaya çalışmaktadır. Türkiye’nin limanları ve zenginlikleri kullanılarak K.Irak güçlendirilecek ve Türkiye’nin bölünme ihtimali çok daha artacaktır. İşte esas bu yüzden bu Kürt burjuvası yaratma projesi ABD’nin projesidir ve Türkiye’nin mutlaka buna direnmesi gerekir.
Bugün Kürt sorunu ve Kürt realitesi olarak bir “Kürt ulusunu” tanımak olarak dayatılan süreç aslında bir sonraki aşamada “Türk yoktur” tezine ulaşacaktır. Niçin? Yine Oxford’un tezleri burada yönlendiricidir. “Eğer bölgede bir Kürt ulusu ve devleti yaratılacaksa Kürtler tüm bölgenin geçmişine sahip çıkmak zorundadır” denmektedir. Yani Batı’nın ifadesiyle Kürtler Anadolu’nun gerçek sahibi olan tüm Aryenlerin mirasçısıdır. Pontuslar da Kürt’tür, Ermeniler de Kürt’tür, Süryaniler de Kürt’tür, Kapadokya’daki antik topluluklar da Kürt’tür, Apo’nun ifadesiyle Medler de Kürt’tür, hatta Azeriler bile aslında Türk değil Kürt’tür denmektedir. Tabiî bu tarih tezine göre herkese Kürt deyince aslında hiç kimsenin Kürt olmadığını, Kürt diye de bir şey olmadığını ispat etmiş olursunuz.
Bugün ABD ve AB’nin birbirinden bağımsız olarak giriştikleri Kürdistan projesi dışarıdan bir zorlamayla böyle ilkel tarih tezlerini kullanarak ilerlemektedir. En son Kırım’a 7000 Kürt yerleştirilmesi, Karadeniz’e PKK’nın sızma çalışmaları ve “Karadeniz halkının aslında Aryen olduğu” propagandaları İsrail’den Karadeniz’e kadar tek bir hat oluşturma çabalarının ürünüdür. Eskiden Türklere karşı petrol için İngilizler tarafından Arap ulusunun yaratıldığı gibi şimdi de Kürt ulusu ABD tarafından yaratılmak isteniyor. Tayyip Erdoğan’ın “Kürt sorunu” diye adlandırdığı sorun işte bu hat için Kürt burjuvazisi yaratma sorunudur.
Prof. Dr. Şener Üşümezsoy