Bir ülkede her kurum, her teşkilât, kuruluş amaçlarını yerine getirmektense kolaya kaçıp “-mış gibi” davranıyorsa, kâğıt üzerinde harika kurallar, yasalar, yönetmelikler olmasına rağmen uygulamada ilkel kabile devleti anlayışına bile erişilemiyorsa, o zaman bir yerlerde bir yanlışlık var demektir.
Örneğin bir yıl Dünya üçüncüsü olan futbol takımınız ertesi yıl gruplara bile kalamadan eleniyorsa, futboldaki istikrarsızlığı bu genel yapıdan ayrı düşünemezsin.
Her gün birkaç kadının sokak ortasında “namus” cinayetlerine kurban verildiği bir ülkede eğer 12 yaşında kız çocukları 70 yaşındaki adamlara “karı” diye veriliyor ve bu durum normal karşılanıyorsa o zaman o ülkedeki namuslu olma kriterlerinin “kâfir” sayılan ülkelere nazaran yerlerde sürünmesini de göremezsiniz.
Yabancı finans kuruluşları, verdikleri paranın kullanılacağı söylenen alanlara harcanmadığını ve bir kısmını da yöneticilerin rüşvet olarak aldıklarını bildikleri için, kredi yönetimini, hiçbir ülkede olmadığı kadar sıkı kontrol altında tutuyorlarsa ve bu durum da o ülkenin yöneticileri tarafından alışılageldik bir uygulama olarak kanıksanmışsa etik seviyenin ne denli düşük olduğunu daha başka hangi kriter göstermelidir ki?
120 bin camisine, sayısız mescit ve zorunlu din dersleri dayatmasına, neredeyse ana okuluna giden bebeklerin kafasına türban takılmasının zorunlu kılınmasına karşın Türkiye’nin cinsel suçlarda, hırsızlıkta, soygunculukta, ahlâksızlıkta Dünya ülkeleri arasında ilk üçe girmesi, hırsızın, hortumcunun, cinsel sapıkların neden “Türkiye seninle gurur duyuyor” nidalarıyla el üstünde tutulduğunu, neden sahtekârlığın, riyakârlığın, sinsilik ve arkadan iş çevirmenin bu toplumun iliklerine kadar işlediğini çok net bir şekilde açıklar.
Eğer bir toplumda “-mış gibi”lik alabildiğine hâkimse, bir toplumda herkes iktidarlara ve esen rüzgâra göre yüzüne taktığı maskeyi hiç utanıp sıkılmadan, alenen değiştiriyor ve bu hastalık artık o insan güruhunda normalleşmiş, sıradanlaşmış ve içselleştirilmişse o toplum millet olmayı bile başaramamış kuru bir kalabalık demektir.
Böyle insan toplulukları, emperyalizmin en güvenilir ve en sadık hizmetkârlarıdır. Çünkü taptıkları tek güç PARA’DIR ve başka toplumlarda el üstünde tutulan “VATAN, BAYRAK, DİN, DEMOKRASİ” gibi değerler, bu tip omurgasız toplumların “-MIŞ GİBİ” davranmalarında kullandıkları sıradan birer argümandır.
Göreceksiniz ki sırf tüketen ve dilenciliğe alışmış bu tip “kabile toplumlarında” başarının tarifi de farklıdır. Tıpkı dinin, demokrasinin ve bir zamanlar gönülden inanılan diğer tüm değerlerin zamanla değişen tarifleri gibi…
Uğur GÖRGÜLÜ
12 Eylül 2014 – Ceyhan