Televizyonda izlemeyi en çok sevdiğim programlar, hayvanlar alemini anlatan belgeseller.. Şimdi nerede seyrettiğimi hatırlamıyorum. Somon balıkları ile ilgili bir belgesel beni çok derin düşüncelere sevketmişti. Somon balıkları tatlı ve tuzlu sularda yaşayabilen balıklar ve üremek için binlerce km.lik bir yolu kat ediyorlar. Dereler, denizler aşıyorlar, içgüdüleri onları yönlendiriyor. Tatlı sulara geldiklerinde şekil değiştiriyorlar. Üreme eylemini gerçekleştirdikten sonra binlerce somon ölüyor. Ve yavrular aynı seferi tekrar başlatıyorlar.
Bu sefer esnasında şelâlelerden geçerken sıçrayarak üst tarafa çıkıyorlar. Oralarda kış uykusundan uyanan aç ayılar bekliyor. Ve somonların bir kısmını havada yakalayıp yiyorlar. Ayılar somonların güzergahını ve onların en zayıf anlarının ne zaman gerçekleşeceğini içgüdüsel olarak biliyorlar. Aynı yerde ayılarla yan yana sıçrayan somonları avlamak için balıkçıl kuşlar da bekliyor. Bu beslenme onların nesillerinin devamı için şart..
Ölen binlerce somon balığı ise daha birçok deniz ve kara canlısının besin kaynağını oluşturuyor.
Doğa o denli şaşırtıcı bir denge içinde devinimini tamamlıyor ki, bu kadar hassas dengelerin oluşumunun tesadüfler sonucu olduğunu düşünmek, olağanüstü bir sanatçı olan yüce Yaratan’a haksızlık olur. Milyarlarca tür canlıyı, yaşam şeklini ve bu türlerin bir arada yaşayacakları ekolojik dengeyi tasarlamak inanın beni hayretlere gark ediyor.
Yaratıcımızın hayal gücü sonsuz, yarattığı yaşam formları inanılmaz…İster istemez insanoğlunun düşünmesi gerekiyor yaşamın amacı hakkında. Bunca düzenek, bunca denge. Üstelik bunların hepsi evrende toz zerresi kadar yer kaplamayan Dünya üzerinde.
Nasıl ve neden oluştuğu hakkında üzerinde pek de düşünmediğimiz onca doğal olay, insanoğlunun kullanımına sunulan onca doğal kaynak…
Ben insanoğlunun da yaratıcılıkta Yaratanın’dan aşağı kalmadığı görüşündeyim. Bunun nedeni de kanımca Tanrı’nın her bir yarattığı içine koyduğu o kendinden parça..
Ama insanoğlu zaman zaman o Tanrısal tarafını hiç kullanmıyor adeta, o öz, derinliklerde kalıyor. İnsanoğlu onu kaybediyor, unutuyor, içindeki Tanrısal gücü kullanmayı bazen tüm yaşamı boyunca hiç akıl edemiyor.
Oysa O, o kadar cömertçe bilgisini, deneyimlerini bizlerle paylaşıyor ki..Aslında yeryüzüne her an binlercesi doğan insanoğlunun vücudu başlıbaşına bir mucize…
Öglenanın taşıdığı klorofil ile özümleme yapması bir inanılmaz olay…
Doğa Tanrı’nın bir sanat eseri adeta…
İnsanoğlu da…
Ben evreni belki de başka evrenleri yaratan, yöneten çok büyük bir mekanizma olduğuna eminim. Ve bu yönetim mekanizmasının başında da O var.
O’na her gün saygımızı, sevgimizi iletmeliyiz. O’nun buna ihtiyacı yok ama sanırım bizlerin O’nun şefaatine gereksinimi var..
Uğur GÖRGÜLÜ
17 Ekim 2009 – Samsun