Hepimiz hayatımızın bir parçası hâline gelmiş olan kurallarla çevrelenmiş bir toplumda yaşıyoruz…

Her yerde, okulda, aile içinde, iş hayatımızda, tatilde, seyahatlerimizde bir kurallar, yasalar, yasaklar manzumelerinin oluşturduğu şablonların içine sıkışmış durumdayız…

Bunların bazılarını içselleştirdiğimiz için farkına varmıyoruz, örneğin aracımıza bindiğimizde kemerimizi bağlıyoruz, kırmızıda duruyoruz. Ve biliyoruz ki bunların çoğu, toplum içinde birlikte daha rahat ve huzurlu bir şekilde yaşamamız için yasa koyucu tarafından, uzun gözlemlere dayanan deneyimler sonucu oluşturulmuş kurallar…

Peki ama bu kurallar, bu yasaklar her zaman doğru uygulanabiliyor mu?

Aşağıda anlatacağım olayda buna siz karar verin…

2008 yılında Türkiye’nin kuzey illerinden birinde şehrin altyapı inşaat işlerinin başındaydım. Çoğu yabancı uzmanlardan oluşan geniş bir mühendis kadromuz vardı. Birgün öğrendik ki şehrin simgesi haline gelmiş üniversitesinde bir yüzme havuzu var ve belli bir aidat ödenerek üye olunabiliniyor. Arada, iş-ev, ev-iş rutininden sıyrılmak ve  yoğun işlerimizin arasında biraz nefes alabilmek için 2 Türk mühendis olarak bu kapalı yüzme havuzuna üye olduk.

Birgün akşama doğru mayolarımızı, havlularımızı yanımıza alıp üniversiteye geldik ve yüzme havuzunu bulduk.

Soyunduk dökündük, bir heves havuzun bulunduğu yere geldik ki kapıda, hani rahmetli Bedri Koraman’ın karikatürlerinde “Yassah hemşerim” diye önüne geleni durduran bir bekçi karakter vardır ya, hah işte onun vücut bulmuş hâliyle karşılaştık.

“Giremezsiniz kardeşim”
“Neden ya, üye olduk, parasını da ödedik”
“Ben onu bilmem, boneniz yok”
“Bone mi?”
“Evet, bonesiz havuza girmek yasak! Kıl tüy olmasın diye müdür yasakladı.”
“Kardeşim bizim ilk günümüz, burada bone temin edebileceğimiz bir yer var mı?”
“Var, girişte solda bir market var, orada bulabilirsiniz”

Aslında bu tutum hoşumuza da gitmişti. Sonuçta müdür havuzu kıldan tüyden koruyarak sağlığımızı düşünüyordu. Böyle yorumladık…

Gittik o marketi bulduk ve 2 adet bone aldık ve tekrar havuzun bulunduğu salona geldik. Kapıdaki bekçinin yanından bonelerimizi takarak geçerken bir baktık ki bir başkası da bizimle birlikte içeri giriyor. Ama şaşkınlıktan küçük dilimizi yutmak üzereydik. Bu sevgili dostumuz oldukça iri yarı biriydi ve tüm vücudu kıl kaplıydı, hem de nasıl, mm2’ye en az 10 adet iri kıl düşüyordu. Arkasını döndüğünde bir de ne görelim sırtı da ensesine kadar kıl kaplı. Ama kafası kel! Adam gayet rahat bir şekilde kel kafasına bonesini giydi, bekçiye selâm verip hepimizin yanından geçip havuzun başına geçti.

Biz hâlâ şaşkınlıktan donup kaldığımız kapının önünde olayı takip ediyorduk. Kıl topu adam içeri girdikten sonra, bekçiye baktık:

“Yahu kıl, tüy olmasın diye bize zorla bone aldırdın, adam adeta kıl torbası gibi, ona niye tek laf etmedin?”
“Allah Allah, müdür bone takmak zorunlu dedi. Adamın bonesi var mı, var. Eee? Şimdi ben ne diyeyim bu adama?”

Vallahi bekçi haklıydı! Adam bonesini takmıştı yani kurallara tam bir uygunluk söz konusuydu. Ama bu durum acaba o kuralın konulma gayesine ne kadar uygundu, işte mesele buydu!

Tüm gün boyunca bunu tartıştık…

Ancak bir sonuca varamadık…

Uğur GÖRGÜLÜ

19 Nisan 2025 – Khashuri (Gürcistan)