Ben altyapı işlerinde naçizane tecrübeli sayılırım. İBB’de 1990 yılında ‘Altyapı Plânlama ve Koordinasyon Müdürlüğü”nde göreve başladığım günden beri, kilometrelerce içmesuyu ve atıksu borusu döşedim. Pompa istasyonları, reservuarlar, idare binaları, büyük çaplı kolektör hatları, vana odaları projelendirdim ve inşaatında bulundum. Bunun yanı sıra WWTP ve WTP, yani Atıksu Arıtma Tesisleri ve İçmesuyu Arıtma Tesisleri ihale dosyaları hazırladım ve inşaat işlerini yürüttüm. Tüm bunları yaparken günün birinde bir şey farkettim ki çalışma hayatımın önemli bir bölümü lağım sularına bakarak geçiyor. Çünkü arıtma tesislerini projelendirmek için en az 1 yıl atıksu deşarj noktasından numune alıp analizini yapmak ve böylece atıksu karakteristiklerini belirlemek gerekiyor.

Neyse işin tekniğine girecek değilim. Şunu söylemeye çalışıyorum: WWTP’lerde su alma yapıları korkunç derecede kötü kokar ve tahammül sınırlarınızı zorlar. Yine günlerden birgün farkına vardım ki, çevremdeki insanlar bu kokuya dayanamayıp oradan uzaklaşmaya çalışırken ben çok da rahatsız olmuyorum. Meslekî deformasyon mu dersiniz, yoksa burnumun koku alma hassasının zamanla azalması mı, artık bilmiyorum. Ama WWTP’lerde saatlerce vakit geçirsem bile, insanın midesini bulandıran bu kokuyla aramın iyi olduğunu gözlemledim.

Hattâ şöyle bir anımı anlatayım: Antalya’da o zamanlar çoğu evde foseptik çukurları kullanılmaktaydı. İzin günlerimin birinde Antalya’da evimdeyken yönetici gelip bana foseptik çukurunun dolduğunu ve vidanjör çağırdığını söyledi. Ben de yardımcısı olduğum için, “tamam ilgileneceğim” dedim. Bir süre sonra vidanjör geldi, foseptiğin kapaklarını açtılar. Gerçekten de ağzına kadar dolmuştu ve pislikler dışarı taşıyordu. Etrafımdaki herkes kokuya dayanamayıp kaçıştı. Ben devamlı konuşup talimatlar verdiğim için çukurun hemen kenarına kadar girmişim ve hatta vidanjörün hortumu o bataklığa dönüşmüş suya daldırılınca üzerime pislik bile sıçramıştı. Vidanjörcü bana doğru yaklaştı ve biraz da şaşkınlıkla “Abi, gerisini hallederiz, sen rahatsız olmuyor musun dedi”. Ben de o zaman farkettim ki ortalık fena kokuyor. “Yok dedim, ben altyapı mühendisiyim, bu kokuya alışkınım”…

…………………………………………..

İşten biraz geç geldiğim için o gün haberlere bakamamıştım. O arada facebook haber verdi ki Kabataş Erkek Lisesinden çok sevdiğim sıra arkadaşım Hakan GENÇOĞLU’nun doğum günü. Dedim ki sevgili Hakan’ı telefonla arayayım, hem biraz hasbıhal ederiz hem de doğumgününü kutlarım. Aradım; Hakan’ın sesi üzgündü. “Şimdi açıklandı Uğur” dedi, “Ekrem İMAMOĞLU’nun diplomasını iptal ettiler”. İnanın şok oldum. Buna artık cesaret edemezler diyordum. Ne doğumgünü kaldı aklımda ne de başka bir şey. Bunu yapan bir zihniyet her şeyi yapabilirdi. Panikledim…

Ertesi gün artık bundan daha da ileri gidemezler diye düşünürken, bir de baktım ki eften püften nedenlerle İmamoğlu’nu “Terör Örgütü Lideri” ilân edip, bir de hiç utanıp sıkılmadan içeri tıkmışlar. Üstüne üstlük, TRT’de ana haberlerde halktan 15.5 milyon oy almış İBB Başkanı “İmamoğlu Terör Örgütü Lideri” olarak yaftalanmakta. TRT artık alenen ilân etmişti ki, şu an yönetimde olan partinin ve onun başkanının borazanıydı.

Halkta müthiş bir direniş başlamıştı. Türkiye ayaktaydı. Saraçhane önünde bir hafta boyunca onbinler toplandı ve bu isyan dalga dalga tüm yurda yayıldı. Artık ülkenin meydanları, burnundan soluyan insanlarla dolup taşmaktaydı. Üstelik bu isyanın durup yavaşlayacağı, dinginleşeceği ve yavaş yavaş sönümlenip tavsayacağı da yoktu. CHP lideri Özgür ÖZEL de el yükseltmiş artık daha üst perdeden konuşuyordu:

“Bugünkü iktidar otokrasiye mahkum olmuş bir cunta yönetimidir. Orada duruyor. İsteyen ilişki kursun, isteyen oyun planını ona göre kursun.”

Hattâ, CHP lideri bu halk hareketini yok sayanları meydanlarda açıkça ifşa ediyor ve  hükûmetin yanında yer alan tv kanalarına, yazılı medyaya, kahve zincirlerine, marketlere karşı boykot çağrısında bulunuyordu.

Ben halktan kopuk bu yönetimin geri adım atacağını düşünmüştüm, yanılmışım. Onlar en ufak bir gerileme göstermeden faşist hamlelerine devam ettiler. Beylikdüzü ve Şişli Belediye Başkanlarını tutuklayıp, birçok üst düzey belediye çalışanını da hapse attılar. Şişli’ye kayyım atadılar. Kayyım ilk iş olarak da Kent Lokantasını kapattı. Çünkü bu zihniyet halka, halkın çıkarlarına olan her şeye düşmandı ve artık bunu saklamaya gerek bile duymuyorlardı. Bu olanlar karşısında dehşete kapıldım, nereye gidiyorduk?

Düşündüm…Foseptik çukurundaki bok kokusundan, WWTP’deki pisliğin etrafa saçtığı rayihadan çokça etkilenmeyen ben bugün fark ettim ki, Türkiye’den gelen haksızlığın, hukuksuzluğun, adaletsizliğin, çifte standardın yarattığı çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun, iğrençliğin dayanılmaz kokusuna artık katlanamıyorum ve bu durum korkunç bir şekilde midemi bulandırıyordu. Safımı belli etmeliydim ve işte bu yazıyı yazdım…

 

Uğur GÖRGÜLÜ
02 Nisan 2025 Khashuri-Gürcistan