8448899_origİstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis Toplantısı’nda konuşan CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun ”Anayasa’da var ya, ‘Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal hukuk devletidir’. Biz laikliğe takılırız ve orada kalırız. Asıl elden giden sosyal hukuk devleti. Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal hukuk devleti olduğuna kimse beni ikna edemez. Sadaka dağıtan bir devlet, sosyal hukuk devleti olamaz. Yoksulluğun süreğen kılındığı ve siyasi otorite tarafından sömürü alanı haline getirildiği bir devlet sosyal devlet olamaz. Sosyal devlette kişinin onuru vardır, yoksulun da onuru vardır. Sosyal devlette yurttaşın devletten hak isteme yetkisi vardır. Hak arama vardır, hayatı sorgulama vardır.

Biz sosyal devleti güçlü kılıyor muyuz? Hayır. O zaman düşünmemiz gerekir. Sadece laikliğe takılıp kalmayacağız. Önce insanın karnı doyacak. Karnı doyacak ki komşusunu düşünsün, karnı doyacak ki komşusu dışında mahallesini, Türkiye’yi düşünsün, televizyon izlerken Afrika’daki açları düşünsün. Önce insanımızın karnını doyuracağız. Nasıl? Sanayiyle, üreterek… Üreteceğiz ki herkesin karnı doysun.” sözlerinin altında yatan anlamı iyice irdelemek gerekiyor.

Ben eminim ki Sayın Kılıçdaroğlu da, AKP iktidarı ile birlikte, üzerindeki tehdit unsuru en üst noktaya çıkan ve tehlike sinyalleri veren öncelikli konuların başında “LAİKLİĞİN” geldiğini çok iyi biliyor. Ancak CHP’nin çiçeği burnunda yeni genel başkanı, bunca yıl laikliğin tehlikede olduğunu söyleyip politikalarını salt bu eksende geliştirmekle bugün partinin hangi noktalara geldiğini de görüyor…

Üstüne üstlük ekonomik zorluklar içinde debelenen vatandaşa siz sabah akşam laikliğin tehlikede olduğunu söylediğinizde, laiklikle hiçbir sorunu olmayan kesimler nezdinde bile laikliğe karşı bir antipatinin oluşacağı, “Milletin karnı aç kardeşim, laiklik karın doyurmuyor” laflarının sinirle, hatta kin ve nefretle telaffuz edileceği de son derece aşikârdır. Dolayısıyla, insanlarımızın laikliğin altını oyan partilere yönelmesinde bu politikaya duyulan kızgınlığın ve tepkinin rolü olduğunu söylemek çok da yanlış bir değerlendirme olmayacaktır.

İşte bunun farkında Sayın Kılıçdaroğlu ve yukarıdaki sözleri söyleyerek AKP’nin ezberini bozuyor. CHP’nin alışılmışın dışındaki yaklaşım ve politikaları da doğal olarak bir kısım CHP seçmeni, partili ve yöneticileri arasında endişelere yol açıyor. “Acaba parti çaktırılmadan AKP’lileşiyor mu? Birileri düğmeye bastı da CHP’yi de mi ele geçiriyorlar?” korkuları, kaygıları gittikçe artıyor…

Oysa durum düşünüldüğü gibi değil…

muratsahin123_laiklik

Dinci, mandacı, şeriat özlemlisi, emperyalistlerin güdümündeki partilerin 1950’den beri uyguladıkları politikaların özü aslında şu basit esasa dayanır:

KENDİ İKTİDARININ SÜREKLİLİĞİ İÇİN HALKIN CEHALET ve FUKARALIK BATAĞINDAN KURTULMASINA İZİN VERMEMEK…

Ve bunu yerine getirebilmek için de kendilerine sonsuz bir olanaklar denizi sağlayan 2 önemli kurumu yıllardır alabildiğine istismar ederler:

İSLAM ve DEMOKRASİ.

İşte yıllardır uygulanagelen iğrenç senaryo bu 2 kutsalımız üzerinde vücut bulmakta ve saf erdemler silsilesi tabanlı İslam ve Demokrasi, rollerinde inanılmazı gerçekleştiren son derece yetenekli aktörler elinde günden güne kirlenerek aslından hızla uzaklaşmaktadır. Bugün İslam ve Demokrasinin içi boşaltılmış ve emperyalizmin işine gelen yeni kavramlarla doldurularak yeniden tanımlanmıştır. Bu yeni halleriyle İslam ve Demokrasi, kendilerine demokrasi havarisi, Allah yolunda bir garip sufi kisvesi takınan işbirlikçi hainlere, kasten cahil ve fakir bıraktıkları insan toplulukları önüne birer kurtarıcı gibi çıkıp, akla hayale gelmeyen yalan, dolan, iftira, üçkâğıt, dümen dubara ile onları kandırmakta hiç zorlanmayacakları harika bir ortam sunmaktadır. Örneğin din istismarında sınır tanımayan bu hainlerin yıllardır zerk ettikleri zehir “LAİKLİĞİN DİNSİZLİK ANLAMINA GELDİĞİ” palavrasıdır ve ne yazık ki cehaletin ve fukaralığın diz boyu olduğu geniş halk kitleleri nezdinde bu aşağılık söylem çok fazla taraftar bulabilmektedir.

Doğaldır ki, yalanı dolanı, iftirayı, çarpıtmayı, kıvırtmayı yaşam biçimi haline getirmiş, amaçlarına ulaşabilmek için her kılığa girebilen, her kisveye bürünebilen ve demokrasi ve dinin zaaflarından yararlanarak devamlı surette bel altı çalışan emperyalizmin yerli işbirlikçileri ile yasal zeminlerde mücadele edebilmek CHP için adeta olanaksızdır ve CHP bunu yapamadığı için de 1950’den beri programını tam anlamıyla uygulayabileceği uzun soluklu bir iktidar yüzü görememiştir.

Bugün CHP, kendi seçmeni olsun olmasın, hemen her kesimin kanıksadığı klâsik CHP siyasetinde, Genel Başkanı Sayın Kemal KILIÇDAROĞLU’nun yaptığı radikal değişimin şokunu yaşamaktadır.

imagesH5NE3K5F

Emperyalizmin uşaklığını görev edinmiş partilerle savaşabilmek için, onların ellerindeki en önemli silahları yani FUKARALIĞI ve sonrasında da CEHALETİ ortadan kaldırmanın şart olduğunu artık CHP de görmektedir ve yeni geliştirilen stratejisi gereği CHP, sadaka kültürüne alıştırılmış geniş halk kitlelerinin önüne “KARNININ DOYACAĞI” vaadiyle çıkmaktadır.

Çünkü tüm kötülüklerin, insanlarımızın işsiz ve aşsız kalmasından kaynaklandığını ve evine ekmek götürebileceği bir işi olan kişinin etrafında olup bitenle ilgileneceğini, kendini geliştirerek cehalet batağından kurtaracağını ve ANCAK O ZAMAN CUMHURİYETİN, LAİKLİĞİN, GERÇEK DEMOKRASİNİN, BAĞIMSIZLIĞIN, ÖZGÜRLÜĞÜN ne denli önemli kazanımlar olduğunu fark edebileceğini CHP de artık biliyor. Bu nedenledir ki yeni dönemde partinin öncelikli stratejisi, “ İNSANLARIN EKONOMİK ANLAMDA BAĞIMSIZLIĞINI KAZANMASI, SADAKAYA ALIŞTIRILMASININ ENGELLENMESİ VE DOLAYISIYLA İŞ VE AŞ SAHİBİ OLARAK KARNININ DOYMASI” ana ekseni üzerinde inşa edilmeye çalışılıyor.

CHP tarihinin hiçbir döneminde laikliği ikinci plâna atan popülist siyasetin kulvarlarında bulunmamıştır, bundan sonra da bulunmayacaktır.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun “Türban sorununu biz iktidara geldiğimizde çözeceğiz” ve “Laikliğe takılıp kalmayacağız, sosyal devlet olacağız. İnsanlarımızın karnı doyacak” söylemleri aslında CHP’nin daha önceki dönemlerindeki programları ile örtüşmeyen söylemler değildir. Gerçekte CHP’nin iktidara geldiğince uygulayacağı program daha önce neyse hâlâ yine aynıdır. Değişen sadece yöntem ve önceliklerdir. Ve bu yeni dönem eminim, AKP’nin gece uykularını kaçırıyordur, zira Sayın Başbakan’ın ve AKP’nin diğer yetkili ağızlarının içinde bulundukları telâş bunu açıkça göstermektedir.

CHP, genel başkanının siyaset arenasında henüz yeni olmasından kaynaklanan bazı hatalarına rağmen, bu yeni dönemde, son temsilcisi AKP olan emperyalistlerin yerli işbirlikçisi sağ eğilimli partilerin ellerindeki en önemli silahları almak üzeredir. Almakla da kalmayıp aynı silahlarla onları vurmaya hazırlanmaktadır. Bu, sosyal demokrat hareket için çok önemli bir adımdır ve Kemalist ve sol kesimlerce kayıtsız koşulsuz desteklenmelidir.

Din sömürüsünün ve sadaka kültürünün ortadan yok edilmesine yönelik başlangıç hamlesi olan “Sosyal hukuk devletini tesis edeceğiz ve böylece vatandaşın karnı doyacak” söylemi AKP’nin ve ondan önceki sağcı hükümetlerin uygulayageldikleri “İNSANLARIN YOKSULLUĞUNU SÜREĞEN KILIP BUNDAN SİYASAL ÇIKAR TEMİN ETME” politikasını sonsuza değin gömmeye yönelik cesur bir açıklamadır.

Köleleştirilmiş, tebaalaştırılmış, sadakaya alıştırılarak onurunu, haysiyetini yitirmiş kitlelerin sayısını arttırmak için çok çocukluluğu teşvik eden AKP zihniyeti ne yazık ki bu plânında başarılı olmuş ve Anadolu’nun çoğu il ve ilçesinde rüşvetle, kömürle, erzakla ya da ailedeki kadınların sıkmabaşlı olması koşulu karşılığı bağladıkları maaşla kendisine bağımlı kıldığı kitleleri cemaat ve tarikatların kucağına atarak onları cumhuriyete, laikliğe, Atatürk ilke ve devrimlerine düşman bireyler haline getirmiştir.

İşte Sayın Kılıçdaroğlu’nun yukarıdaki konuşması bu iğrenç plânı bozmaya yöneliktir. Kimseye mihnet etmeden namusuyla çalışan ve ailesinin nafakasını temin eden onurlu bireylerin sayısının artması ile artık insanlarımız fitne fesat yuvası cemaat ve tarikatlara muhtaç olmayacak, AKP gibi mandacı partilerin sadaka tuzağına düşmeyecektir. Ekonomik özgürlüğüne kavuşan insanlarımız kültürel özgürlüğüne de kavuşacak, düşünme melekelerine vesayet koyan sömürgeci zihniyetten kurtulacaklardır.

Karnı doyan insan düşünebilir, araştırabilir, kendisine sunulanlar arasında doğruyu yanlışı ayırt edebilir. VE BÖYLECE LAİKLİĞİN DİNSİZLİK ANLAMINA GELMEDİĞİNİ, AKSİNE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜNÜN TEK GÜVENCESİ OLDUĞUNU GÖREBİLİR.

İşte bu nedenle Sayın Kılıçdaroğlu’nun yukarıdaki söyleminin nihaî hedefi, başta laiklik olmak üzere cumhuriyetin temel niteliklerini korumaya yönelik büyük bir projenin uygulama alanına konulması gereken ilk ve en önemli ayağıdır.

Uğur GÖRGÜLÜ
31 Ekim 2010 – Samsun