İlkokulu ben İstanbul Ortaköy’de Kılıç Ali Paşa İlkokulu’nda bitirdim. O günler, 1960’lı, 1970’li yıllar bugünlerden çok farklıydı. Alabildiğine saflık, âdeta ortak paranteze alınmış bir sadelik ve kanaatkârlık hâkimdi toplumun tüm katmanlarında. Çok, çoook özlüyorum o zamanları. Neyse konumuz bu değil…
Yılda en az bir kez öğretmenimiz saman kâğıttan yapılmış, üzerinde kırmızı ay logosu bulunan zarflar dağıtır ve eve götürüp aile büyüklerimizin gönlünden kopan kaç liraysa içine koymasını isterdi. Kimse kimsenin ne kadar para koyduğunu görmez bilmezdi. Babam genelde 60’lı yılların o çok değerli kâğıt parası 5 TL’yi zarfa koyar, yapışkan kısmını yalar, zarfı özenle yapıştırır ve bana geri verirdi. Toplanan tüm zarflar okul müdürüne teslim edilirdi. Sonrasını müdür bey hallederdi. Ancak hiç kimsenin aklına bu paraları birilerinin iç edebileceği gelmezdi. Çünkü o dönemin insanları haysiyetine, onuruna düşkün, tevazu sahibi, namuslu ve dürüst insanlardı; dahası, bahsettiğimiz kurum KIZILAY’dı. Dar zamanların dostu KIZILAY…
Çocukluğumda ilk anımsadığım afet, 19 Ağustos 1966 yılında merkezi Muş-Varto olan depremdi. O zamanlar evlerde TV olmadığı için kulağımız radyo ajans haberlerinde, gözlerimiz de günlük gazetelerdeydi. O güne kadar Türkiye’nin Varto isimli bir ilçesi olduğunu bilmiyordum o nedenle Varto ne demek tam anlayamadığım için radyodan Varto sözünü duyunca irkilir, korkardım. Varto’nun adeta tehlikeli, korkunç bir “şey” olduğunu düşünürdüm.
Felâketin boyutu büyüktü. Ölü sayısı 3.000 civarındaydı. Gazetelerdeki fotoğraflarda ilk dikkatimizi çeken Kızılay’la adeta bütünleşmiş, özdeşleşmiş olan koni biçimdeki beyaz çadırlardı. Ulus Gazetesi’nin depremden sadece 1 gün sonra verdiği haber şöyleydi:
“Sarsıntı bölgelerindeki hasar tespiti ve gerekli yardım organizasyonu amacıyla Türkiye Kızılay Derneği’nden bir ekip acilen deprem bölgelerine gönderilmiştir. Türk Kızılayı, bölgedeki vatandaşlara acele ulaştırmak kaydıyla bölge depolarından 1.300 battaniye, 1.300çadır, 100 çuval bulgur, 250 çuval bulgur ezmesi, 270 çuval un, 100 teneke yağıacil yardım olarak göndermiştir (Doğuda deprem, Ulus, 20.08.1966, s. 1, 7).”
Kızılay’ın bölgeye ulaşması ve yardım malzemelerini felâketzedelere dağıtması aslında bir gün bile sürmemişti. Yıl 1966!
Varto depremi, hayatımda rastladığım ilk felâketti ve bende çok derin izler bıraktı. Aklıma kazınan bir diğer ayrıntı ise o beyaz, konik Kızılay çadırlarıydı. O nedenle ilerleyen yıllarda, o sarı zarflar elime geçtiğinde babamın içine koyduğu paranın yanı sıra ben de günlük harçlığımı eklerdim. Çünkü bilirdim ki bu küçük damlalar birikecek ve deprem, sel, yangın gibi afetlerde zarar gören insanlara can suyu olacaktı.
Bugün Gazeteci Murat Ağırel’in Halk Tv’deki “Kayda Geçsin” adlı programda açıkladığı bir gerçek var ki, şaşkınlıktan ağzım açık kaldı. Bu iktidar döneminde “Bu kadarına da cesaret edemezler” dediğimiz birçok saçmalıkla karşı karşıya kaldığımız düşünüldüğünde, yaptıkları absürtlüklere artık şaşırmam demiştim ama yahu KIZILAY’ın, insanlar orada soğukta titreşirken, yardım kuruluşu AHBAP’a 46milyon TL karşılığında 2000 küsür çadır satacağı vallahi benim bile aklıma gelmemişti. Onu da yaptılar!
Dahası da varmış; felâketin en yoğun yaşandığı ilk üç günde bölgede esamesi okunmayan Kızılay, dağıtması gereken yiyecekleri de, eczacıların ilaç dağıtmak için istedikleri çadırları da, ikinci el giyecekleri de meğer vermemiş, SATMIŞ! Yıl 2023!
Son haberlere göre, Kızılay ne kadar kansız olduğunu ispat edercesine, bağışla topladığı kanları parayla satıyormuş! Kanınız donuyor değil mi?
Bu ülke insanı, girdiği her seçimde birinci parti olarak çıkan ve sözde “dini hassasiyetlerini” (!) olur olmaz her yerde gözümüze sokan bir zihniyeti 21 yıldır iktidara taşıyor ve bu parti hâlâ birinci parti. Ancak görüyoruz ki, ilkesizliğin, omurgasızlığın, çıkarcılığın tavan yaptığı, ahlâksızlık ve sahtekârlığın ayyuka çıktığı dönem de yine bu iktidar dönemi. O zaman bu çirkefi, bu ahlâkî çöküntüyü, bu kokuşmuşluğu, bu çürümeyi halkımızın onayladığı düşüncesine kapılıyorum. Pişkin pişkin yaptığı arsızlığı, yüzsüzlüğü savunan kan taciri Kızılay başkanını siz bu çarpık zihniyetten bağımsız düşünemezsiniz. Dernek statüsündeki bir yardım kuruluşunu bile A.Ş anlayışıyla, yani kâr amacıyla yöneten, ilk 5-10 saat içinde bu soğukta evsiz barksız kalan depremzedelere en azından başlarını sokacağı bir çadır temin edeceğine, bu felâketi bile maddî bir fırsata çevirme telâşına düşen karaktersiz ve ahlâksız yöneticilerin dini, imanı para değil de nedir?
Ancak bu kadroya kızamazsınız. Hiç yılana beni soktu diye kızabilir misiniz? Bu, onun fıtratında var. Gittikçe artan ahlâkî çöküntüyü, kokuşmuşluğu, çürümeyi, “günün birinde belki ben de ucundan kıyısından çöplenirim” umuduyla görmezden gelen, onaylayan bu ülke halkı, Varto’daki o bedava dağıtılan mütevazı konik çadırlardan, Kızılay’ın parayla sattığı daha büyük ve modern çadırlara savrulan yolda bence en büyük suçludur.
Uğur GÖRGÜLÜ
01 Mart 2023 – Antalya