Ic-Sikintisi-Icin-Dua-79

Bu aralar sitemizin daimi okurlarından e-postalar, mesajlar alıyorum. Öyle çok sayıda değil, ama yine de beni mutlu eden iletiler bunlar…

Özetle, neden eskisi kadar paylaşımlarda bulunmadığımdan şikâyetçiler…

Doğrudur, bulunmuyorum. Çünkü içimden gelmiyor…

Aslında yazılacak o kadar çok konu var ki…

Birçoğu da neredeyse hazır, gerekli araştırmaları yapılmış, fotoğraflamaları tamam. Ancak dedim ya içimde bir isteksizlik, hayata karşı bir tutukluk var. Bu, iç dünyamın derinliklerinde gün geçtikçe büyüyen ve bugünlerde neredeyse her yerimi saran ümitsizliğin, çaresizliğin doğal bir yansıması, bir dışa vurumu olmalı.

Düşünsenize her şeyi görüyorsun, anlıyorsun, hıyanetin farkındasın ama elinden hiçbir şey gelmiyor!

Eskiden olsa en azından yazarak içini soğutabiliyordun, şimdi ona da kısıtlama geldi… Resmen korkuyorsun!

Faşizm her geçen gün bir mevzi daha kazanırken, senin yaşam alanın gittikçe daralıyor. Ama buna karşı koyamıyorsun!

Hem koysan ne olacak ki! Anında bir suç isnat edip seni içeri tıkabilirler. Bir zamanlar muhalif olan herkesi Ergenekoncu olmakla suçluyorlardı, şimdilerde FETÖ’cülükle…

Bundan 20 sene önce tüm devlet büyüklerinin açılış törenlerinde tam kadro hazır bulunduğu bir bankadan fi tarihinde ihtiyaç kredisi almak, ya da o bankaya biraz para yatırmış olmak bizim yürürlükteki kanunlarımıza göre, işinden kovulup malına mülküne el konulmayı gerektirecek denli ağır bir FETÖ’cülük suçu ise, bu hainleri devletin en ince kılcal damarlarına kadar yerleştirenlere, onca uyarıyı, raporu, belgeyi, bilgiyi gözüne sokanlara “hadi lan” deyip tüm kurumlarda örgütleyenlere ne oluyor dersiniz; HİÇBİR ŞEY!

3326-feto-ile-mucadele-inandirici-gelmiyor-400x0

Anlıyorsun ki bu işte bir terslik var. Asıl suçlular “Allah bizi affetsin”le paçayı sıyırırken, onlara kimse dokunamıyorken, polis, yargı, asker; arkası olmayan gariban vatandaşla, börekçi, simitçi, hademe, öğretmen ile uğraşıyor. Yanlış anlaşılmasın FETÖ/PDY denilen hainler çetesinin son ferdine kadar içeri tıkılmasına, en ağır şekilde cezalandırılmasına kimsenin itiraz ettiği yok. Ama gönül, bu aşağılık yılanların devlet kademelerine çöreklenmesini sağlayan, palazlandıran, Atatürkçüleri tasfiye edip bunların önlerini açanların öncelikli olarak mahpus damlarında inim inim inlemelerini, tüm mal varlıklarının sıfırlanmasını, sülâlesinin bir daha gün yüzü görememecesine o inlerde çürümesini istiyor da, heyhat gerçekler hiç de öyle değil!

Televizyon ekranlarından gazetecilere söylenenlerle fiiliyatta yapılanlar taban tabana zıt! Sen FETÖ’yle mücadele ediyorum kamuflajı altında sana muhalif kim varsa onları potansiyel FETÖ’cü ilân edeceksin ve yalama basınında her gün aleyhlerine yaygara koparacaksın. Oh ne âlâ memleket ya! Komediye bakar mısınız; evvelce Ergenekonculuktan yatmış biri, bugünlerde FETÖ’cü olmakla suçlanıyor iyi mi… Ortak payda, hükûmete muhalif olmak…

İşte yani çok büyük bir adaletsizlik ve hukuksuzluk kol geziyor ortalıkta ama ağzını açamıyorsun, çünkü hukuk devletinin tüm kurum ve kuruluşları görünürde var ancak evrensel hukuk kuralları ile değil tek adamın istekleri doğrultusunda hareket edip karar veriyorlar.

Yahu düşünsenize, şu meşhur Anayasa Referandumunda sabah saatlerinde, hem de iktidar partisine mensup biri Almanya’da mühürsüz oy pusulaları olduğunu ve bunları geçerli sayıp sayamayacaklarını soruyor, seçimle ilgili yüksek kurumumuz; olmaz öyle şey, iptal edin diyor, 2 saat sonra memlekette tıpa tıp benzer bir durum vuku buluyor, ancak HAYIR oylarının önde olduğunu gören aynı heyet, sabah verdikleri kararı yok sayıp;

Efendim ne olmuş yani mühürsüzse mühürsüz, o kadar da söyledik, uyardık; sandık başkanlarının ihmalinin ceremesini evetçiler, pardon vatandaş mı çekecek? Aksine kanun da var biliyoruz. Ne yapalım yani varsa var. Bir kerecik ihlâl etmekle bir şey olmaz. Hem tek adam tersini emretti; bilmiyor musunuz tek adam kanunların üstündedir. O nedenle geçerli sayıyoruz. Sabah öyle dedik, şimdi böyle diyoruz, var mı ötesi. Beğenmeyen miktirsin gitsin. Bak vaktimizi alıyorsunuz; atı alanın Üsküdar’ı geçmesini sağlamamız gerek, bizi fazla meşgul etmeyin, daha sayım bitmedi. İşi garantiye almak için bir yarım saat kadar veri akışını kesip, ayarlamalar yapmamız gerek. Maçası yiyen itiraz etsin de görelim. Yırtın bi tarafınızı çok da şeyimizeydi yani. Bizim verdiğimiz karar kesindir bi kere, bir üst mahkemeye, AYM’ye falan şikâyet edemezsiniz, kapı gibi kanun var bu konuda kanun. Yoksa siz kendinizi kanunların üzerinde falan mı görüyorsunuz? Kıh kıh kıh kıh!!!

mealinde laf kalabalığı yapabiliyorlar. Evet evet dalga geçer gibi. Gözümüzün içine baka baka maytap geçer gibi… O kurumun başındaki zat-ı muhteremin ciddi bir yüz ifadesiyle tv ekranlarından söylediklerinin tam tercümesi bu işte…

Ne yapabilirsin şimdi bu durumda? Kendi kendine kudur dur… Kimi kime şikâyet edeceksin?

Demem o ki, azıcık fazla konuşsan FETÖ’cü ilan edilmen an meselesi ve seni koruyacak hiçbir kanun, tüzük, yönetmelik, yasa, yönerge, adliye mensubu YOK!

Bir dönem bizim bir sürü kurumumuz vardı, öylesine değil adam gibi kurumlardı bunlar; örneğin şimdi inanmanız belki zor ama eskiden hepimizin göğsünü kabartan bir ordumuz vardı…

tumblr_m1pzeqi6y41qb6paio1_1280

Sonra koç gibi polisimiz, ağır da işlese adına “hukuk” diyebileceğimiz bir sistemimiz vardı. Yargımız vardı meselâ, 12 Eylül darbecilerine rağmen tarafsız karar verebilen cesur yargı mensuplarımız vardı… İlginç değil mi? Şok olmayın, gerçekten de adam gibi adamdı onlar, kanunlar neyi emrediyorsa ödünsüz uygularlardı.

Bağımsız medyamız da vardı unutanlar için hatırlatalım; öyle “Alo Fatih”lere pabuç bırakmayan köşe yazarlarımız, gördüğü her hatayı, her yanlışı korkmadan eleştirebilen gazetecilerimiz vardı. Üniversitelerimiz vardı sonra, toplumsal hayatı etkileme gücüne sahip sivil toplum kuruluşlarımız vardı.

Ve en önemlisi bizim MECLİSİMİZ vardı. 2200 yıllık devlet geleneğine sahip Türkiye Cumhuriyeti’nin teamülleri, yazılı olmayan kuralları, gelenekleri vardı.

Şimdilerde bu kurumların belki muhteşem binaları var ama içleri boş… Ne devlet geleneği kaldı artık, ne de teamüller…

Örneğin, rahmetli Özal döneminde hukukun “guguk” düzeyine indirildiğini savunur, yeri göğü inletirdik. Şimdilerde o “guguk”u bile mumla arıyoruz. Bir de üstüne üstlük gıkımızı dahi çıkaramıyoruz!

Ne acıdır ki 1990’lı yıllarda doğan bugünün gençliği bunları hiç bilmiyor. Ordusunu düşman görüyor. Yargının, medyanın, üniversitelerin, belediyelerin, bakanlıkların, valilerin, polisin, jandarmanın tek adamın emrinde olmasını doğal sanıyor.

Dahası hırsızlığın, yolsuzluğun, arsızlığın, sütü bozukluğun, arap hayranlığının, taşımızın toprağımızın rant uğruna yandaşlara peşkeş çekilmesinin, ormanlarımızın, yeşil alanlarımızın birer ikişer yakılıp beton yığınına döndürülmesinin, varımızın yoğumuzun yarı fiyatına yabancılara satılmasının, Yunan’ın, Rus’un, götü boklu Barzani’nin bize posta koymasının, Avrupa’nın bizi şamar oğlanına çevirmesinin aslında bizlere yanlış aksettirilen çok büyük başarılar olduğunu zannediyor. Kendisi de önündeki rol modelleri örnek alıp bu rant pazarından pay almanın yollarını araştırıyor…

Sen ne dersen de, ne yazarsan yaz. İstediğin kadar bu hainleri, bu emperyalist uşaklarını belgelerle, videolarla ifşa et, hiçbir işe yaramıyor! “Sana ne” diyor adam, “Lüplettiyse benim paramı lüpletti. Onun bir bildiği vardır. O paralarla bilmem nerede cami yapacak, çarpışan Müslümanlara verecek. Sen işine bak.” Ya da “Gözünüze dizinize dursun, adamlar yol yaptı, hastane yaptı, nankörler” diyor! “Kardeşim, Avrupa’nın, Amerika’nın oyuncağı olduk, hiçbir itibarımız kalmadı, terörü destekleyen ülkelerden biri sayılıyoruz artık” diyorsun, “Olmaz öyle şey” diyor got kafalı “Asrın lideri öyle demiyor. Zaten bunları bizim Dünya lideri bir ülke olmamızı çekemeyen Siyonistler uyduruyor. Yok öyle bir şey” salaklığında beyin yakıyor.

sozcu-gazetesi-calisanlari-icin-karar-2605171200_m2Böyle dangalaklara ne diyeceksin, bunları nasıl kazanacaksın, nasıl anlatacaksın doğruları, gerçekleri? Adamın ayağındaki donu alıyorlar. “Sana ne; don benim kıç benim!” diyor. İdiot desen idiotlara hakaret olacak! Birileri de çıkıp dalga geçer gibi “Bir olalım, birlik olalım, hepimiz kardeşiz, aramızdaki fikir ayrılıklarını unutalım” bâbından laf salatası yapıyor. Yahu bu salak ötesi mahlûkatla ben nasıl bir olayım?

O nedenle bezgin ve yılgınım dostlar. Etrafımda kimseyi görmek istemiyorum. Hayalim, bir dağ başında münzevi hayatı sürmek. Çünkü bu ülke insanına çok kırgınım, hatta oldukça da kızgınım, müthiş bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Beni asıl yıkan, ruh sağlığımı ciddi boyutta etkileyen de işte bu büyük hayal kırıklığı. Böyle bir ırka, ulusa mensup olmak benim için bir onur, bir iftihar vesilesiydi bir zamanlar, şimdiyse ne acıdır ki utanç kaynağı… Bu kadar onursuz, bu kadar haysiyetsiz, omurgasız, iki kuruşluk çıkarı için vatanını satacak tıynetteki insan sayısında son 15 yılda meydana gelen korkunç artış benim bu toprakların insanı hakkında ne kadar yanıldığımın bir göstergesi…

Bizde her gün vuku bulan olayların tek bir tanesi, Dünya’nın her hangi bir demokratik ülkesinde hükûmetlerin düşmesine, seçimlerin yenilenmesine neden olurken, benim memleketimde istediği hukuksuzluğu, dilediği demokrasi dışı uygulamayı hem de pervasızca yapan sözde “seçilmiş” hükûmetimize halkın desteği her geçen gün artıyor! Ne ilginç değil mi? Tuttuğu takım haksız bir penaltıyla maç kaybettiğinde sokağa dökülen, ortalığı indiren halkımızsa ne bu hukuksuzlukları, ne donuna kadar soyulmayı, ne de demokrasimizin göz göre göre katledilmesini umursuyor. Çünkü bunların; yüksek karakterli, ayağı abdestsiz yere basmayan Müslüman(?!) halkımızın gözünde bir penaltı kadar değeri yok!

Düşünsenize ıkına sıkına SÖZCÜ Gazetesinden FETÖ’cü çıkarmaya çalışıyorlar ve yargı da buna alet oluyor. %99.5’u Müslüman olan asil Türk Milleti’nin ise gıkı çıkmıyor!

Enis BERBEROĞLU 25 yıla mahkûm ediliyor ama by-lock’cu yandaşlar serbest bırakılıyor… 3-5 partili haricinde tek bir farklı itiraz yok!

enis-berberoglunun-esinden-chpye-buyuk-sok-konusacak-h1502446705-5a40c3

Ben anlayamıyorum doğrusu… Kanun aynı kanun… Ama uygulamada nasıl bu kadar farklılaşmalar oluyor, kanunları nasıl eğip büküyorlar, bunu nasıl başarıyorlar gerçekten bilmiyorum…

Ancak asıl acı olan, CHP haricinde toplumun özellikle “DİNDAR” geçinen kesimlerinde tık olmaması!

Oysa Kur’an tek düşmanı olarak “ZULMÜ ”gösterir. Eee nerede kaldı sizin Müslümanlığınız? Eğer siz katlanarak artan bu zulümlere sırf iktidar sahipleri “Alnı secdeli(?!)” diye sessiz kalıyor, görmezden geliyorsanız sabahtan akşama yatıp kalkmanız da, hayvan boğazlayıp, Kâbe’yi zırt pırt tavaf etmeniz de BOŞTUR, BOŞ!

Onlar çobanın bir kaval nağmesiyle harekete geçen tek bir koyun sürüsü olabiliyorken, sen parça pinçiksin, birleşemiyorsun. Birleşmekten vazgeçtim, daha da küçük parçalara bölünüyorsun. Karşında koskoca bir emperyalizm ve onun gittikçe azmanlaşan işbirlikçileri yek vücut halinde duruyor; yapabileceğin ne olabilir ki bu darmadağınık halinle…

O nedenle ümidimi yitirdim dostlar. Bazen yenilgiyi de kabul etmek gerekir. Kabul edip, yenilginin nedenlerini objektif bir gözle tespit etmek, belki de yeni bir başlangıcın çok daha sağlam temeller üzerinde şekillenmesinin tek yoludur.

Yani sonuç olarak diyeceğim, artık daha az yazacağım. Hatta bir ara yemek tarifleri, zayıflama kürleri, Gürcistan, Polonya, İran…vb. ülkelerde çalışma hayatım boyunca karşılaştığım ilginç olayları, anılarımı yazayım dedim; olmuyor, içimden gelmiyor… Böyle şeyler yazmak benim tarzım değil ki!

Kim bilir, belki bir mucize olur da yüce Yaradan “Artık yeter” der ve bunlardan kurtuluruz. Kalemlerimizdeki prangaları kırıp özgürce yazabiliriz. Ama zor görünüyor. Para, mal-mülk ve güç hırsıyla, ihtiraslarının esiri olmuş, güçlü olanın emrinde taklalar atarak, her türlü pisliği yapabilecek kıvama gelmiş, yani Kur’anî verilere göre Barabbas Toplumuna dönüşmüş Anadolu halkı için yüce Tanrı niçin bu müdahaleyi yapsın ki?

Uğur GÖRGÜLÜ
08 Eylül 2017 – Antalya