CHP Manisa Milletvekili Sakine Öz bir açıklama yapmış, kesin verilere dayanıyordur düşüncesiyle sadece sonuç cümlesini yayınlıyorum: “Bugün Türkiye’de evliliklerin %42’si 10-16 yaş aralığındaki çocuklar tarafından yapılmaktadır.”
Öte yandan Gaziantep Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Günay Kaplan, kadına yönelik şiddetin giderek arttığını söyledi. Kaplan, son 7 yıl içerisinde kadına yönelik şiddetin yüzde 1400 arttığını ifade ederken, cinayetlerde sanıklara tahrik indirimi uygulanmasını eleştirdi.
Bir diğer kanayan yara da çocuklara uygulanan cinsel istismar. Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği’nin “2016 Çocuk İstismarına Yönelik Raporu’na göre, son 10 yılda çocuk istismarı vakaları yüzde 700 arttı. Türkiye’nin Avrupa’daki en yüksek “çocuk yaşta evlendirilen kız çocukları” oranına sahip olduğu vurgulanan raporda dini evliliklerden dolayı bu sayının tam olarak saptanamadığı belirtiliyor.
Son olarak vurgulamak istediğim konu da hukukun Türkiye’de geldiği yer ile ilgili. Dünya Adalet Projesi’nin 2015 Küresel Hukukun Üstünlüğü Endeksi genel sıralamasında 102 ülke içinde 80’inci sırada yer alan Türkiye, Temel Haklar kategorisinde 96. imiş…
Şu yukarıda verdiğim değerleri internette kısa bir araştırma yapan herkes öğrenebilir. Okuması yazması olan her birey ülkemizin son 10 yılda insan hakları, kadın hakları, hukukun üstünlüğü, adalet, eğitim, özgürlükler gibi en temel göstergeler anlamında ne denli aşağılara çekildiğini, ahlâken nasıl büyük bir çürüme içinde olduğunu görebilir. Bunlar sır değil…
Peki, bunun sebebi ne sizce; Sayıyorum, kimse alınmasın:
1- Bu topraklarda yaşayan insan topluluğunun karakteri, İslâmiyet öncesinde son derece yüksek, genleri son derece asil, adil ve onurlu bir yapıdayken, ne yazık ki araplarla ve arap adetleriyle tanıştıktan sonra hızla bozulmuştur.
2- Emperyalistlerin eliyle üretilmiş Vahhabiliğin, İslâmiyetin tüm diğer yorumlarının önüne geçerek 57 İslâm ülkesi içinde gerçek İslam olarak kabul edilmesiyle, sahtekârlık ve ahlâksızlık, toplumsal düzen ve aile yapısındaki kokuşmuşluk dinsel motiflerle bezenerek koruma altına alınmış ve adeta dinin içine sokularak kutsallaştırılmıştır.
Çözüm? Çözümü 1600’li yıllarda Martin Luther vermiş:
“Kilise zevk-u safa içinde yasarken insanlar sürünüyor. O nedenle din devletin işlerinden soyutlanmalı ve laik bir eğitim anlayışına geçilmelidir.”
Avrupalılar dini kiliseye geri göndermeyi ta 1600’lü yıllarda REFORM hareketiyle başardılar. Böylece bilimin, bilimsel araştırmaların önünü açarak teknoloji çağını başlattılar ve o zamana değin gerçek İslâm’ın ışığı ile aydınlanan, ilmî çalışmalarda çağının ilerisinde olan İslamiyeti hızla geçip Dünya’nın hâkimi oldular. İslâmiyetse aynı yıllarda başlayan bir süreç boyunca Emevi saltanatının esareti altına girdi. Hz. Peygamberin öğretisi yerini kara bir taassuba bıraktı. Bilimi, okumayı, araştırmayı ve düşünmeyi kendine düşman edinen saltanat sahibi haramzadelerin adeta koltuk garantilerinin bir aracı haline getirildi.
Hiristiyanlik dini, REFORM hareketinden sonra mutlak anlamda, insanlığı esenliğe, mutluluğa kavuşturma, ruhsal tatminini sağlama, sevgi, barış, özgürlükler, sanat, üretime katkı, adil ve ahlâklı olma cetvelleriyle ölçüldüğünde büyük oranda amacına ulaşmıştır. Bugün hiçbir hıristiyan ülkesinde yukarıdaki gibi rezillikler, ahlâksızlıklar, utanç kaynağı iğrençlikler göremezsiniz. Onlarda da var tabi ki sapıklar, ancak kanunları o denli sert, o denli acımasız, o denli caydırıcı ki sapıkların ortalıkta cirit atması, istediğini yapabilmesi neredeyse olanaksız. Bizde durum nasıl? Mahkemelerimiz, kanunlarımız ne yapsam da bu sapıkları serbest bıraksam hesabında, çünkü hemen hepsinin kafasında “Bu adamın yaptıkları dinen caiz, neden ceza vereyim ki” hastalıklı düşüncesi var…
Hep düşünmüşümdür; siz hiç bir hıristiyan ülkede vatandaşlardan bir bölümünün demokratik rejimi, din eksenli bir yönetim anlayışına dönüştürme çabaları içinde olduğunu gördünüz mü? HAYIR!
Siz hiç bir hıristiyan ülkede, demokratik seçimlerle yönetime gelmiş bir partinin demokrasiyi yok etmek istediğini, tek adam yönetimine geçmek için elinden ne geliyorsa yaptığını gördünüz mü? HAYIR!
Siz hiç bir hıristiyan ülkede, o ülkenin demokratik seçimlerle başa gelmiş hükûmetinin, üniversite rektörlerinin, din adamlarının, toplumun ileri gelenlerinin ülkeyi kuran kadrolara ağız dolusu küfrettiğini, “Keşke Yunan galip gelseydi” diyecek kadar şerefsizleştiğini görebilir misiniz? KESİNLİKLE HAYIR! Siyasetini bu anlayış çerçevesinde yürüten bir parti olduğunu varsaysak bile kanımca seçmen nezdinde hiçbir karşılık bulamayacak ve yok olup gidecektir.
Siz hiçbir hıristiyan ülkesinde kadınların kafasını poşetleme derdine düşmüş bir hükûmet de göremezsiniz. Manastırlarda kendini dine adamış rahibeler haricindeki kadınları “başı türbanlı” ve “başı açık” olarak sınıflandıran bir hıristiyan ülke bulamazsınız. Böyle bir konuyu herhangi bir Avrupalı ile tartışmaya kalkamazsınız bile. Çünkü adamlar ne demek istediğinizi anlamaz, salak salak suratınıza bakarlar…
Siz hiçbir hıristiyan ülkesinde ülkesinin fabrikalarını yok pahasına satıp savıp, yeşil alanlarını yakıp yıkıp cami ya da AVM yapma yarışına giren hastalıklı bir anlayışa rastlayamazsınız. Böyle bir şey yapmaya kalkışsanız sizi vatan hainliği ile suçlayıp içeri tıkarlar. Ülkemizde ise “Türkiye seninle gurur duyuyor”sloganlarıyla karşılayıp “Alnı secdeli” diye sizi ömür boyu baş tacı ederler.
Düşünebiliyor musunuz, kiliseye devam eden insanlara kimse “dinci” damgası vurmaz, aksine saygı duyar. Bu kişileri “laiklik düşmanı” olarak da yaftalamaz. Zaten hıristiyan ülkelerde marjinal bir kısım yobazlar hariç toplumun hatırı sayılır kısmında kim dindar, kim değil kimse önemsemez, böyle bir tasnifleme yapmayı aklına bile getirmez. İşe alırken, kız verirken, ihale çıkarırken kimse adayların ırkına, rengine, dinine, mezhebine bakmaz; dini anlayışını sormak aklına gelmez. Zaten oralarda “Bu adam kiliseye gidiyor. İçki içmez, karısı kapalıdır, erkek eli sıkmaz. Evinde harem, selâmlık esasına göre oturur. Denize girerken haşema giyer…vs” gibi dinsel parametrelerle insanları ayrıştırmak, sınıflandırmak, kategorize etmek diye saçma sapan bir mefhum yoktur. Kimse sarıklarla, cübbelerle, pis sakallarla ortada sürüler halinde gezmez. Kimse yılbaşlarında insanları taciz etmez.
Hıristiyanlarda din adamları haricinde kimse, dinsel inancını göstermeye, bir yerlere mesaj göndermeye, bunun için tuhaf giysiler giyip, ya da kafasını lahana dolması gibi sarıp toplumda farklı bir yer edinmeye, ayrıcalıklı bir kast oluşturmaya çalışmaz. Böyle şeyleri düşünmez, ibadetini de yapar, içkisini de içer. İşinde ilerlemek, ballı kaymaklı ihale almak için cami cami gezmeye, her lafa “Allah, inşallah, maşallah”la başlamaya tenezzül etmez. Din ticaretini oralarda pek göremezsiniz. Çünkü oralarda da torpil vardır ama büyük bir çoğunluk liyakatlı olma esasına inanır. Oruç tutmuyor diye kimse kimseye vurmaz, öldürmez. Meraklısına, hıristiyanlarda da oruç tutma ibadeti var. Onlarda aksine oruç tutanın karşısında yemek yemek, içki içmek kendilerine daha çok sevap kazandıracağı inancıyla teşvik bile edilir. Müslüman ülkelerde ramazan aylarında insanlar su bile içmeye korkarken, hıristiyanlarda böyle bir korkuyu kimse hissetmez. Oruç zamanı restoranları kapatmak, iftar saati abartılı iftar şovları yapmak onlarda yoktur. Yani ne namaz kılıyor diye insanlar dinci olarak, ne de oruç tutmuyor diye kâfir olarak yaftalanır oralarda…
İslâmiyetteki abartı, gösteriş, sapıklık, hayvanlarla ilişki kurmak, sübyancılık, çocuk tecavüzcülüğü, sekse yasak koyup aile içinde her türlü sapıklığı, ensest ilişkiyi dinsel kılıflar uydurup yasallaştırmak, sahtekârlık, riyakârlık, ahlâksızlık hıristiyanlıkta, islamiyette göründüğü oranda görünmez. ÇÜNKÜ SAPIKLIK HIRİSTİYAN ÜLKELERDE KANUNLARLA KORUNMAZ, AKSİNE KORKUNÇ BİR ŞEKİLDE CEZALANDIRILIR…
Hiçbir hıristiyan ülkesinde hergün ekranlara bir aşağılık herif çıkıp akla hayale gelmeyen sapıklıkları dinin bir emriymiş gibi fetvalarla toplumsal yaşama şırınga etmeye kalkışmaz. Böyle seks manyaklarını anında derdest edip akıl hastanelerine tıkarlar. Bizde ise baştacı edip “Din Uleması” payesi verilir. İşte aramızdaki fark budur…
Bu konuda örnekler çoğaltılabilir. Sözün özü şudur: İslamiyet iflas etmiş ve başarılı olamamıştır. Hiç kimse; “Bu dedikleriniz gerçek İslamı temsil etmiyor, 3-5 sapığın yaptıkları, söyledikleriyle İslamı yargılayamazsınız” diyemez. Zira İslâmı Kur’anî ekseninden çıkarıp, Emevî tasallutuna kurban eden zihniyet maalesef tertemiz Kur’an öğretilerini yok etmiş, unutturmuş ve uygulamadan kaldırarak bağnaz, yobaz, Kur’an’a tamamen aykırı bir garabeti din diye 1.5 milyar Müslümana 1000 yıldır dayatmaktadır.
57 İslam ülkesi içinde bir tane Dünya’da söz sahibi olan, bilimde, sanatta ileri gitmiş, insanlığın yararına buluşlar yapan ülke bulamazsınız. İslamın hakim olduğu tüm coğrafyalarda sadece kan, gözyaşı, cehalet, gerilik, ilkellik, sömürgenlerin elinde köleleşmiş fakir insanların oluşturduğu yığınlar görebilirsiniz. Yani bu sapkınlıklar dincilerin dediği gibi “istisnai bir durum” olmaktan çıkmıştır.
57 ülke içinde tek istisna Atatürk Türkiye’si idi; ancak o da bugünkü Vahhabi zihniyetindeki iktidarın uygulamaları ile Ortadoğu bataklığına gömülmüş, Araplaşma yolunda, Ortaçağ karanlığına yönelme anlamında oldukça yol almıştır.
Bu yazıyı okuyan bir Müslüman beni hıristiyanlık reklâmı yapıyor sanmasın. Bu çok sığ bir yaklaşım olur. Daha önceki yazılarımda da belirttim; İslâm âlemi, Müslüman dünyası, hayatından Kur’an’ı çıkardığı ve hıristiyan dünyası ise Kur’an’ın evrensel değerlerini yaşama geçirdiği için bugün Dünya’nın hâkimidir. Dinlerinin adı hıristiyanlık olabilir; bunun hiçbir önemi yok. Önemli olan hayata bakışları ve hayatlarını yönlendiren değerlerin, kutsallarının neler olduğu ve bu değerleri ne kadar içselleştirdikleri, benimsedikleridir. İnsan ruhunu yücelten Kur’an değerleri Almanya, ABD gibi hıristiyan ülkelerinde tek tek saptanmış ve bu değerleri toplumsal hayatına uygulayan ülkeler sıralanmıştır. İlginç olan ilk 50’de bir tane kendine “İslâm Ülkesi” diyen ülkenin bulunmamasıdır. Almanya’nın yaptığı listede ilk sırada Yeni Zelanda, ABD’nin sıralamasında ise Lüksemburg bulunmaktadır. Sıralamanın diğer basamaklarında da Avrupa, Okyanusya ve Amerika ülkeleri gelmektedir. Bu istatistik bize şunu gösteriyor:
Kendisine İslâm Ülkesi yaftasını yapıştırmış ülkeler hayatlarından Kur’an’ın dinini çıkarıp, yerine bambaşka kuralları olan bir dini sokmuşlardır. Bu dinin Kur’an diniyle hiçbir ilgisi yoktur ve toplumları barışa, huzura, esenliğe; insan ruhunu daha üst seviyelere taşıyacağına, ahlâkî anlamda çok büyük bir yücelik getireceğine tam tersi kan, cehalet, fukaralık, ilkellik, gericilik, savaş, sevgisizlik, bilgisizlik, ahlâksızlık, riyakârlık, omurgasızlık, bilim ve sanat düşmanlığı, kin ve nefret getirmektedir. Heykelleri, sanat eserlerini put diye kırıp yok etmek, müzik aletlerini Allah-u Ekber nidalarıyla parçalamak hiç Kur’an dininin bir gereği olabilir mi?
Onun için İslâmiyet, mutlak anlamda, sevgi, barış ve mutluluğa ulaştırma, insan ruhunu yüceltme, esenliğe kavuşturma, adil olma, ruhsal tatmin sağlama kıstaslarıyla ölçüldüğünde sınıfta kalmıştır. Amacına ulaşamamıştır. İslâmiyetin Kur’anî saygınlığına kavuşabilmesi için acilen REFORM hareketi gibi radikal bir halk hareketinin başlaması ve dinin camilere geri gönderilerek, liyâkatın her türlü kıstasın önüne geçmesi, Vahhabilik benzeri iğrenç ve akla, Kur’an’a tamamen aykırı mezheplerin, tarikatların, cemaatlerin temizlenmesi ve tümüyle laik bir eğitim öğretim sisteminin hayata geçirilmesi gerekiyor.
Bu da bizim ahalinin bugünkü kafa yapısı, omurgasız oluşu, eğitim düzeyi ve ahlâkî seviyesi ile neredeyse OLANAKSIZDIR!
Uğur GÖRGÜLÜ
01 Mart 2018 Jvari (Gürcistan)
.onun çin islamiyet……………….sınıfta kalmıştır,diyorsunuz sondan bir önceki makalenizde.SINIFTA KALAN İSLAM DEĞİL MÜSLÜMANLARDIR.(EĞER MÜSLÜMANSANIZ SİZDE BU SORUMLULUĞA ORTAKSINIZ)…………………..yeterli matematik bilmediği için muhasebesini doğru yapamadığı için iflas eden tüccarın suçu matematiğe atması mantıklımıdır?NOT;KEMALİZM MADE İN BATIDIR.BAŞKASI OLARAK AYDINLANMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR…………………..KEMALİZME RAĞMEN BATILI OLAMADIK.KENDİMİZ OLARAKTA KALAMADIK.KİMLİKSİZ,KİŞİLİKSİZ İNSANLAR ÜLKESİ OLDUK,KEMALİZM SAYESİNDE.ANITKABİRDEKİ DEFTERLERE BAĞLILIK YEMİNİ YAZAN ZAVALLILAR BİRDE ORADAKİ AĞAÇLARA ÇAPUT BAĞLADILARMI İŞLEM TAMAM.ÖLÜDEN MEDET UMMAK KEMALİZMİN NERESİNE UYGUN?