Türkiye’nin kuruluş aşamasını içeren tek parti dönemini bir kenara koyarsanız, bu ülke 1950’den beri hep sağ görüşlü partiler ya da sosyal demokrasi sosuna bulanmış partilerin payandasındaki koalisyonlar tarafından yönetilmiştir. Sağ dünya görüşü, kapitalist sistemin en sadık hizmetkârıdır ve barındırdığı kadrolar, Dünya’nın her yerinde, iktidara gelmeden önce daima aynı vaatlerde bulunur:

  • Bizim asıl talebimiz demokrasidir. Çünkü biz demokratız,
  • Ve her türlü vesayeti yıkacağız.

1950’den beri iktidara hemen hemen aynı vaatlerle gelen sağcılar döneminde Türkiye’de, bu söylemlerin aksine, ASLA bir demokrasi yaratılmadı.

ÇÜNKÜ BU HALKIN DEMOKRASİ DİYE BİR TALEBİ HİÇ BİR ZAMAN OLMADI!

Demokrasi talebinizin olması için ilk önce sizin HUKUK DEVLETİ, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ kavramlarını tüm hücrelerinizle içselleştirmeniz gerekir. İnsan haklarına, canlı yaşamının değerine, kadın erkek eşitliğine, farklılıkları ötekileştirmemeye inanmanız gerekir.

Ve en önemlisi sizin LAİSİZMİ ya da SEKÜLER YAŞAM BİÇİMİNİ tamamiyle benimsemeniz gerekir. Bir devletin dünya görüşünde laiklik yoksa, dini ve kutsalı referans veriyorsa o ülkede DEMOKRASİDEN SÖZ EDEMEZSİNİZ.

O nedenle DEMOKRASİ konusunda bu topraklarda yaşayan insan topluluğu hiç bir zaman samimi olmadı, hiç bir zaman gerçek anlamda bir demokrasiyi talep etmedi. Kendimizi kandırmayalım.

Peki, o halde Anadolu insanı sosyal adaleti, eşitliği, inançlara saygı temelli laikliği, hiç kimseyi ötekileştirmemeyi, eşit hizmete eşit ücreti, barışı, üretimi, üreterek büyümeyi vaat eden sol, sosyalist ya da sosyal demokrat partiler yerine neden kendisinin de hiç inanmadığı DEMOKRASİ vaadiyle gelen emperyalist uşağı partileri tercih etti?

Cevabı çok basit…

ÇÜNKÜ SAĞ TANDANSLI PARTİLER ÜLKE KAYNAKLARINI HAR VURUP HARMAN SAVURARAK, SATIP SAVARAK ELDE EDİLEN SUN’İ BOLLUKTAN CEPLERİNİ DOLDURURKEN, KENDİLERİNE OY VEREN KİTLELERİ DE DOLAYLI YA DA DOĞRUDAN NEMALANDIRMAYI HİÇBİR ZAMAN İHMAL ETMEDİLER. BÖYLELİKLE, KENDİLERİNE BAĞLI VE SORGULAMADAN BİAT EDEN TEBAALAR OLUŞTURDULAR. OY DEPOSU OLARAK GÖRDÜKLERİ BU KİTLELERİ BÜYÜTMEK İÇİN ÇOK ÇOCUKLULUĞU TEŞVİK ETTİLER. BU KİTLEYİ SÜRÜLEŞTİRMEK VE KENDİLERİNE MAHKÛM KILMAK İÇİN DE CEHALETİ VE FUKARALIĞI ÖZENLE KORUYUP KOLLADILAR. VE BU ÇABALARINDA İÇLERİNİ BOŞALTARAK FARKLI ANLAMLAR YÜKLEDİKLERİ İKİ KUTSALI HİÇ UTANMADAN KULLANDILAR:

DİN VE DEMOKRASİ…

Aslında, evrensel tanımı ekseninde değerlendirildiğinde, Türkiye’de 1950’den beri demokrasinin hiç bulunmadığı görülür.

Çağdaş demokrasilerde, örneğin ABD, Yeni Zelanda, Avustralya, İskandinavya ülkeleri gibi ülkelerde hiç bir zaman Başkan, ya da Başbakan TEK ADAMLIĞA gidemez. Bunu zaten istemez, böyle birşeyi düşünmez bile!

ÇÜNKÜ ÇAĞDAŞ DEMOKRASİLERDE DEMOKRASİNİN EMNİYET SÜBAPLARI VE DENETİM MEKANİZMALARI VARDIR VE BAĞIMSIZDIR.

ANCAK, UNUTULMAMALIDIR Kİ, DEMOKRASİNİN TÜM KURUM VE KURULUŞLARIYLA ETKİN OLDUĞU MEDENİ ÜLKELERDE YAŞAYAN İNSAN TOPLULUKLARI BİR “MİLLET” OLABİLMEYİ BAŞARMIŞ TOPLUMLARDIR VE KÜLTÜREL ALTYAPILARINI ÇOK ÖNCELERİ TAMAMLAMIŞLARDIR. YANİ DEMOKRASİYE İLK ÖNCE, ULUS OLABİLMİŞ ÖZGÜR DÜŞÜNEBİLEN BİREYLER SAHİP ÇIKMAKTA OLDUĞUNDAN O YUKARIDA BAHSETTİĞİMİZ EMNİYET SÜBAPLARINI KULLANMAK PEK DE GEREKMEZ.

ÇÜNKÜ KÜLTÜREL DEVRİMİNİ TAMAMLAMIŞ  VE ÖZGÜR BİREYLERDEN OLUŞAN ÜLKELERDE ÜLKE YÖNETİMİNE GELEN İNSANLAR SARAYLAR İNŞA EDİP, BİRER KİBİR ABİDESİ SULTANLARA DÖNÜŞMEZLER.

Ancak bizim gibi ülkelerin kültüründe GÜCE TAPMAK vardır. Göstermelik bir parlamentomuz mevcuttur, hattâ seçim filan da yaparız ama, tüm partilerde lider sultası egemendir. Dolayisiyla kimse özgürce düşünüp kendi kararını veremez. Parti başkanı ne derse o olur. Halk ise ne devletin bekasını umursar ne de bayrağı, vatanın birliğini, bağımsızlığı…vs. Halk için tek önemli olan PARA’dır, değirmenini döndürmesidir. Yani biz, kişisel çıkarlarımızı toplumun çıkarlarının üzerinde tutarız. Bizim:

  • Devlet malı deniz, yemeyen domuz,
  • Bal tutan parmağını yalar,
  • Çeşme akarken küpünü dolduracaksın, gibi atasözlerimiz vardır.

Düşünsenize “Çalıyor ama çalışıyor da” hastalıklı mantığına sahibiz. Yani hırsızı seviyoruz, hırsızı yüceltiyoruz. Daha doğrusu hırsızı masumlaştırıyor, hattâ haklı buluyoruz.

Hırsızı seviyorsan o ülkede demokrasinin “D”sinden bahsedemezsin. Ve o ülkedeki insanlar da demokrasi konusunda riyakârın, sahtekârın dik âlâsıdır.

O nedenle kimse bana demokrasiden, demokrasinin üstün özelliklerinden söz etmesin. YALAN SÖYLÜYORDUR. YA DA ÇIKARI GEREĞİ DEMOKRASİYE İLTİFATLAR YAĞDIRIYORDUR.

Yönetsel sistemler zamanla değişkenlikler arz eder, kendini günceller; oysa, değişmez DİNİ DOGMALARI referans alan yöneticileri mütemadiyen başa getiren topluluklarda demokrasiden değil KAKOKRASİDEN bahsedebilirsiniz.

İşte kakokrasilerde tek adam da çıkar, sultan da…

ÇÜNKÜ KAKOKRASİLERİN HÜKÜM SÜRDÜĞÜ İNSAN TOPLULUĞU HÂL  MİLLET OLAMAMIŞ YIĞINLARDIR.

Erol MÜTERCİMLER

Böyle ülkelerde kâğıt üzerinde, modern ve çağdaş devletlerin sahip olduğu anayasa ve kanunların daha ayrıntılısı, daha mütekâmili mevcuttur ancak insan kalitesi o kadar bozuktur ki o kanunlar hiçbir zaman tam anlamıyla uygulanmaz. Sahtekâr ve üçkâğıtçı yöneticiler her türlü yasa, yönetmelik, tüzük ve uygulamaları işlerine geldiği gibi eğip büker, içini boşaltır, canının istediği gibi yorumlar. Ülkenin yüksek yargı organlarını da bu kepazeliğe alet eder.

Eğer yargı siyasal iktidarla birlikte hareket ederse, yüksek yargı kendini siyasal iktidarın emrine verirse o ülkede FAŞİZM olur. Faşizm geldiğinde o yüksek yargıçlar da dahil hiç kimse artık koltuklarında oturamaz.

ÇÜNKÜ FAŞİZM DEMOKRATİK TÜM YAPILANMALARI SADECE AMACINA ULAŞANA KADAR KULLANIR SONRA DA BİR KENARA ATAR.

SON SÖZ:

DEMOKRASİYİ HAK ETTİĞİNE İNANIYORSAN, ONU GERÇEKTEN İSTEYECEKSİN. İŞİNİ RÜŞVET VEREREK HALLETMEYİ TERCİH ETTİĞİN SÜRECE SENİN HAK ETTİĞİN İKTİDAR İŞTE BU BAŞINDAKİLERDİR…

Not: Sayın Erol MÜTERCİMLER’in çeşitli TV konuşmalarından yararlanılmıştır.

Uğur GÖRGÜLÜ

06 Mayıs 2019 – Zugdidi (Gürcistan)