imagesTürkiye’de 4 yıllık örgün eğitimi tamamlamış ve “İnşaat Mühendisi” ünvanını almış biri, mühendislik hayatına atıldığı  ilk günden itibaren hiçbir ek eğitim gerekmeksizin her türlü inşaat yapısını projelendirmeye, kontrol etmeye hak kazanır. Yani düşünebiliyor musunuz, o güne kadar 5 katlı basit bir apartman bile projelendirmemiş, teknik şartnamelerin ne olduğundan habersiz biri, önüne gelen böyle bir projenin şartnamelere uygunluğunun, doğruluğunun ve sağlamlığının, konusunda uzman (?!) biri tarafından “kontrol edildiğini” imzasıyla teyit etme yetkisine sahiptir! Bunun tek adı vardır; “UCUBE”!!!

Oysa gelişmiş bir çok dünya ülkesinde inşaat mühendislerinin projelere imza atma yetkisine,  yapılan düzenlemelerle kısıtlamalar getirilmiştir. En sık karşılaşılan uygulama eğitim seviyesine paralel bir unvan, unvanına uygun bir yetki seviyesi verilmesi şeklindedir. Ayrıntılarda farklılıklar gösterse de bir mühendise yetki verilmesi, ancak belirli bir süre çalışarak deneyim elde etmesini müteakip hangi alanda çalışacaksa o alana ait BİLİM SINAVLARINDA başarılı olması esasına dayanmaktadır.

Türkiye’de ise bu kavram, konunun yanlış mecralara taşınması sonucu büyük tartışmalarla gündeme gelmiş, ancak somut bir ilerleme kaydedilememiştir. Karşımıza çıkan neden hep aynıdır: “İyi birşey yapmak isterken, Türkiye’nin kendine özgü şartlarına uygunluğunu tam anlamıyla sağlayamamanın getirdiği, sanki çıkarılan yasa ya da yönetmeliğin, devlete yeni para kaynağı temin etmekten başka bir amacı yokmuş gibi, sanki bu yasa/yönetmelik mevcut sistem dahilinde çalışan mühendislerin aleyhineymiş gibi bir izlenim vermek…”

Şimdi bu alanda İMO’nun yaptığı umutsuz girişimlere ve nasıl sonuçlandığına kısaca bir göz atalım:

İlk kez 10 Eylül 2006 tarihinde 26285 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Yetkin İnşaat Mühendisliği Uygulama Yönetmeliği” ile İMO’nun Türk mühendislik yaşamına soktuğu “Yetkin Mühendislik” uygulamaları, +İvme Dergisi yayın kurulu üyesi İnşaat Mühendisi Ercan ATALAY tarafından açılan davada Danıştay 8. Dairesince 6 Kasım 2007’de yürütmeyi durdurma ile sonuçlanmış, sonrasında da 18 Kasım 2008’de yine mahkemenin verdiği karar ile iptal edilmişti.

Ancak İMO bu konuda ısrarcıydı ve içeriği hemen hemen aynı olan yönetmelik bu kez “Yetkinlik Belgelendirme Yönetmeliği” adı altında 15 Şubat 2009 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bu durum +İvme dergisini yine harekete geçirdi; yayın kurulu üyesi İnşaat Mühendisi İsmail Ozan’ın 16 Nisan 2009 tarihinde açtığı davada sonuç, bir öncekiyle aynı oldu: Danıştay 8. Dairesi 8 Temmuz 2009’da oybirliğiyle bu yönetmeliğin yürütmesini durdurmuş, aynı daire adıgeçen yönetmeliği 16 Haziran 2010 tarihinde ise iptal etmişti.

images-1Tam bu noktada Yönetmeliği iki kez iptal ettirmeyi başaran +İvme Dergisinin 29 No.lu açıklamasını tam metin olarak yazıma almayı uygun gördüm:

“1990’lı yıllardan bu yana mühendis-mimarların ve TMMOB’nin gündeminde olan, özellikle 1999 Marmara Depremi’ndeki yıkımları ve can kayıplarını yalnızca mühendis-mimarların sırtına yükleyen bir çarpıtmayla gerekçelendirilerek hazırlıklarına hız verilen yetkin-yetkili mühendislik uygulamasıyla ilgili olarak, İnşaat Mühendisleri Odası 2006’da Yetkin İnşaat Mühendisliği Yönetmeliği’ni yayınlamış ve ilk yetkin mühendislik belgelerini dağıtmaya başlamıştı. ABD’deki profesyonel mühendislik (professional engineering) uygulamasından kopya edilerek oluşturulmuş bu yönetmelik, bir mühendisin imza yetkisi alabilmek için 5 yıl boyunca bir yetkin mühendisin gözetiminde çalışması, Oda tarafından belli bir ücret karşılığında yapılacak sınavdan geçmesi gibi kriterler getiriyordu.

Haziran 2006’da Yetkin Mühendislik başlığıyla yayınlanan ilk sayısından itibaren İvme Dergisi, meslektaşlarımızı, özellikle de yeni mezun meslektaşlarımızı sermayeye ucuz işgücü olarak sunan bu uygulamaya karşı çıkmıştır.

Öte yandan 1995 yılında imzalanan Hizmet Ticareti Genel Sözleşmesi (GATS) ile Avrupa Birliği uyum süreci de hizmetlerin serbest dolaşımı için mesleki yeterliliklerin karşılıklı tanınması kapsamında benzer bir belgelendirme sürecini öngörmektedir. Kısacası yetkin mühendislik ve belgelendirme, ülkemize gelecek olan uluslararası hizmet tekellerine de ucuz işgücü yarattığı gibi, ayrıca ulusal mühendislik gücümüzün önüne de bir “belge duvarı” çekilerek tasfiyesine yol açacaktır.

Mesleki demokratik kitle örgütü olarak üyelerinin çıkarlarını savunması gereken TMMOB ve bazı Odalar etkin yönetim anlayışları ise, üyelerini, mesleklerini icra etme yetkilerini de ellerinden alarak sermayenin sömürüsüne eli kolu bağlı terk eden yetkin mühendislik uygulamasını bizzat hayata geçirmeye çalışmışlar, 2005’te Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın siparişiyle “Yetkin Teknik Eleman Kanunu Tasarısı Taslağı”nı hazırlamışlardır. 

Mayıs 2004’teki TMMOB GK’da “TMMOB Meslek İçi Eğitim ve Belgelendirme Yönetmeliği” kabul edilirken, yetkinlik uygulaması ise İMO tarafından 2006’da hazırlanan bir yönetmelikle hayata geçirilmiştir. Bu yönetmeliğe +İvme Dergisi yayın kurulu üyesi İnş. Müh. Ercan Atalay tarafından açılan davada Danıştay 8. Dairesi 6 Kasım 2007’de yürütmeyi durdurma, 18 Kasım 2008’de ise iptal kararı vermiştir.

İnşaat Mühendisleri Odası ise mahkeme kararını ciddiye almak yerine, yetkin mühendisliği uygulama konusundaki ısrarını sürdürmüş ve kararın etrafından dolanma çabasıyla yeni bir yönetmelik hazırlamıştır. Yetkinlik Belgelendirme Yönetmeliği adındaki bu “yeni yetkin mühendislik yönetmeliği”, bir öncekinden yalnızca isim bakımından farklıdır. Üstelik bu yalnızca bizim iddiamız da değildir; 12 Eylül 2008’de yapılan İMO 41. Dönem Danışma Kurulu’nda söz konusu yönetmelik tartışılırken bizzat yetkin mühendislik kurulu başkanı tarafından söylenen “Biz zaten daha önceden benimsediğimiz bir yönetmeliği allayıp pullayıp yeniden yürürlüğe koymak için burdayız. Herkes bu danışma kurulunun bir oyun olduğunu biliyor zaten” sözleri, iki yönetmeliğin içerik olarak birbirinden farksız olduğunun en yetkili ağızdan doğrulanmasıdır.

15 Şubat 2009’da Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren bu yeni yönetmeliğe de +İvme Dergisi adına yayın kurulu üyemiz İnş. Müh. İsmail Ozan Demirel tarafından 16 Nisan 2009 tarihinde dava açılmıştır. Danıştay 8. Dairesi ise 8 Temmuz 2009 tarihinde oybirliğiyle Yetkinlik Belgelendirme Yönetmeliği’nin yürütmesini durdurma kararı almıştır. Böylece +İvme Dergisi, İnşaat Mühendisleri Odası’nın yetkin mühendislik uygulamasını ikinci kez durdurmuştur. 

Kararın gerekçesi “(…) mühendislik mesleğinin niteliği, mühendis ve yüksek mühendis gibi unvanların neler olduğu ve bunların kimler tarafından kullanılacağı, ayrıca meslek alanında lisans eğitimi sonrasındaki yüksek lisans, doktora, doçentlik, profesörlük gibi aşamalar ilgili düzenlemelerin yukarıda açıklanan 3458 ve 2547 sayılı Yasalarda düzenlenmiş olması karşısında, anılan Yasa hükümlerinin verdiği açık bir yetkiye dayanmayan ve anılan yasal düzenlemelerde yer alan tanımları aşar bir şekilde yeni tanımlar ve düzenleme getiren dava konusu Yönetmelikte yetki yönünden hukuka uyarlık bulunmamaktadır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu karar da, bir önceki yürütmeyi durdurma kararında olduğu gibi, İvme’nin savunduğu “mühendislik eğitiminde belgelendirmeyi üniversiteler yapmalı; odaların yapması gereken ise, kimin neyi bildiğini ölçmek yerine üretilen mühendislik hizmetlerini ya da bu hizmetleri denetlemesi gereken kurumları denetlemek olmalı” görüşünün haklılığını bir kez daha ortaya koymuştur.   

100_8619

Son olarak şunu da eklemek isteriz; bir süredir TMMOB içinde, dün yetkin mühendisliği savunanların bugün İMO’nun yetkinlik uygulamasına kendilerinin de karşı olduklarını söyledikleri duyulmaktadır. Bu kişiler bugün belgelendirmeyi savunuyor, yetkin mühendislik tartışmasının ise artık bittiğini, tüketildiğini hemen sözlerine eklemeyi unutmuyorlar. Bu durum, yetkin mühendisliğe karşı ideolojik mücadelenin kazanıldığını gösterdiği gibi, kavramlar üzerinde yeni bir bulanıklık yaratma çabasına da işaret etmektedir: Bugün birçok Odanın belgelendirme uygulamasının, mühendis emeğinin değersizleştirilmesine yol açma anlamında yetkin mühendislikten özde bir farkı yoktur.

İvme Dergisi yetkin-yetkili mühendislik başta olmak üzere meslektaşlarımızı sermayenin ucuz işgücü haline getirecek tüm uygulamalara karşı mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir.”

Tam Türkiye’ye özgü bir garabet!…

Çıkış amacı son derece doğru olan ancak sonrasında sokulduğu mecra yüzünden sanki kapitalist düzenin ekmeğine yağ sürmeye çalışanların Yönetmeliği damgasını yiyen zavallı “Yetkin Mühendislik”…

Yukarıdaki açıklama ve başka “Devrimci, Solcu” sitelerde bu konuda yazılan makaleleri okuduğumuzda özetle şu sonuçları çıkarmak mümkün:

  • Adıgeçen Yönetmelik, üyeleri arasında kastlaşmaya neden olmaktadır.
  • Genç mühendislerin daha fazla sömürülmesine yol açacaktır.
  • Yetkin-Yetkili Mühendislik meslektaşlarımızı tekelci yerel sermayenin ucuz işgücü haline getirmektedir.
  • Odaların belgelendirme uygulamaları mühendis emeğini değersizleştirmeye yöneliktir.
  • Yetkin Mühendislik ve belgelendirme, ülkemize gelecek olan uluslararası hizmet tekellerine, sermaye sömürüsüne de ucuz işgücü yaratacaktır.
  • Yetkin Mühendislik ve belgelendirme, ulusal mühendislik gücümüzün önüne bir “belge duvarı” çekilerek tasfiyesine yol açacaktır.

5_ocak_odtu-1_0

Politeknik internet dergisinin 31 Temmuz 2009’da yayınlanan “Yetkinlik Belgelendirme Yönetmeliğine Danıştay’dan Yürütmeyi Durdurma” başlıklı yazısında:“…1990 başlarında Mimarlar Odası içinde başlayan ve mimar üvanının ancak “aynı mimar yanında” 2 yıllık bir staj ve sınav sonucu kazanılmasını öngören “mimarlık meslek yasası” tartışmaları 1993′te yapılan bir olağanüstü genel kurulda, devrimci demokrat mimarların çabalarıyla rafa kaldırılmıştı…” denilerek “Devrimci ve Demokrat” unvanına sahip mimarların benzeri bir uygulamayı Mimarlar Odası bünyesinden nasıl yok ettikleri ile adeta öğünülmekteydi.

Peki, tüm bu mücadelede haklı taraf kim?

Gerçekten de Yetkin Mühendislik bu denli sakıncalı mı?

Ya da şöyle soralım: Yetkin Mühendislik, üniversal eğitim veren ülkelerde üniversiteyi bitiren yeni mezun birinin “mühendis” unvanını alması için geçirmek zorunda olduğu aşamaların yerini doldurabilecek bir uygulama mı?

Yanıt tek ve net: Haksız taraf yok, herkes haklı…

İyi de bu nasıl olur?

Devamı Bölüm – II’de