1 Kasım 2015 erken genel seçim sonuçları çoğu anket kuruluşlarının seçim öncesi tahminlerini alt üst etti ve yine AKP’nin tek başına iktidarını getirdi. Ben, bu sonuçların Türk Halkı’nın gerçek iradesi olduğunu düşünmeyenlerdenim. Sandıkta kullanılan oyların oluşturduğu gerçek tablonun, açıklanan tablodan çok farklı olduğuna inanıyorum. Ama bu durum, AKP’nin en az %25-30 arasında oy almış olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Oysa seçimlere şaibe karışsa bile, eğer Türk Halkı, ne kadar hile yaparlarsa yapsınlar AKP’ye, sandığa gömüleceği bir oy oranını layık görseydi, AKP’nin tüm bu çabaları boşa gitmez miydi?
Bir düşünün; 1999 erken genel seçimleri sonucunda oluşturulan DSP-MHP-ANAP koalisyonunun toplam oy oranı %53,39 iken, 2002 seçimlerinde bu oran %14,71’e düşmüştü. En hazini de DSP’nin %22,19 ile 1. parti konumundan %1.22 ile “Diğerleri” kategorisindeki tabelâ partileri düzeyine inmesiydi. Şimdi siz %1.22 oranında oy almış bir parti için ne kadar hile yaparsanız yapın, onu iktidara getirecek bir noktaya taşıyamazsınız. Çünkü yaptığınız düzenbazlık çok belli olur, sırıtır, bir şekilde ortaya çıkar.
Türk Halkı, AKP’nin yanında melâike sayılabilecek DSP’ye böyle bir sonuç layık görürken, ne yaparsa yapsın AKP’yi cezalandırmayı hiç düşünmedi. Her zaman en az %30 oyu olan AKP’nin de ufak tefek ayak oyunları yaparak bunu, kendisini tek başına iktidara taşıyacak bir orana yükseltmesi haliyle hiç göze batmadı. Hele bir de devletin tüm olanaklarını kullanma hakkı eline geçtikten sonra…
Her neyse, benim bugün bahsedeceğim konu bu değil. Konumuz, muhalefet partilerinin neden beklenen çıkışı yapamıyor oluşları. Çünkü eğer muhalefetteki partiler, çevrilen tüm dolaplara rağmen oylarını hatırı sayılır oranda arttırabilselerdi, iktidardaki partinin üçkâğıtları boşa çıkmış olacaktı.
Objektif olmak gerekirse, 7 Haziran ve 1 Kasım seçim süreçleri boyunca CHP’nin eleştirilecek öyle çok bir yanı olduğunu düşünmüyorum. Kemal Kılıçdaroğlu kanımca yapılabilecek her şeyi elinden geldiğince hayata geçirdi. Gerek, diğer partilere de örnek olan vaatleri, gerekse her kesimi kucaklayan tutumuyla CHP, bence iktidarı arzulayan bir görünümdeydi. İlk ve en önemli meselenin iktidarı gasp etmiş haramilerden ülkeyi kurtarmak olduğunun bilincindeydi ve bu amaçla da gereken her girişimi yaptı. Parti içindeki bazı kişilere karşı yapılacak eleştiriler ki bence de bu husus atlanmamalı ve sonra ele alınmalıdır, CHP’ye oy vermeyi engelleyecek, küstürecek düzeyde değildi; zira ülkenin karşı karşıya kaldığı sorunlar yanında bu iç mesele devede kulak sayılmalıydı.
Ama 1946’dan beri sağ tandanslı partilerin hiç bıkıp usanmadan halkın beynine kazıdıkları “Bu CHP’den bir cacık olmaz. Bunlar din düşmanı. Sadece konuşur ama üretemezler. Bunlar kendi içlerinde devamlı kavga ediyorlar, hizipçilik ayyuka çıkmış. Bunlar mı Türkiye’yi yönetecek?” iddiaları nedeniyle bizim milletimiz ağzıyla kuş tutsa bile CHP’yi tek başına iktidara taşıyacak oyu vermiyor. Tercihini hırsızdan, soyguncudan, talancıdan yana kullanıyor…
Hadi tek başına iktidar uzak bir ihtimal de bugünkü muhalefetin kendi arasında bir koalisyon kurarak iktidara gelmesi de mi olanaksız?
Evet maalesef olanaksız…
Çünkü MHP’nin akla, iz’ana sığmayan hayırcı yaklaşımlarıyla bunun da önü kapanmış durumda…
MHP “her şeye hayır” diyen anlaşılmaz garip tutumu ile ele geçen iktidar olma fırsatının heba edilmesinde tek sorumludur ve MHP seçmeni de bunu 1 Kasım seçimlerinde affetmemiştir. “Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır” sözünü sadece facebook sayfalarında, twitter’da, sanal dünyada paylaşmakla milliyetçi olunacağını sananlar, bu sözle ne denmek istendiğini anlayamamış olacaklar ki, eylemleriyle onun ruhuna taban tabana zıt hareketlerin içinde bulunmuşlar ve ne yazık ki gereğini yerine getirememişlerdir.
Klavye başı kahramanlarının fiiliyattaki acziyetleri ve kişisel kin ve nefretlerine yenilmeleri, birincil öncelikli konunun ne olduğunu unutmalarına neden olmuştur. Yüce Önder Atatürk, rejimini hiç benimsememesine rağmen Kurtuluş Savaşı sırasında Ruslarla yakın ilişkiler kurmuş ve onlardan yardım almıştır. Ruslara kendi rejimlerinin, emperyalist istilânın bertarafı sonrasında Türkiye’ye ihraç edileceği umudunu veren de Atatürk’tür. Bunu, ülkesini düşmandan kurtarmak için yapmıştır. Çünkü Atatürk, esas, yani birincil amacına kilitlenmiş ve onu gerçekleştirmek için elindeki tüm imkânları sonuna kadar kullanmaktan hiç çekinmemiştir.
Ne ki, O’nun bu iradesini Devlet Bahçeli’den beklemek eşyanın tabiatına aykırıdır. Ancak beni asıl üzen, partinin diğer ileri gelenlerinin adeta bir koyun sürüsü imajı vermeleri ve iktidarın tekrar AKP’ye kaptırılmasına seyirci kalmalarıdır. İşte bunun affedilebilir bir yanı yoktur!
Bugün Türkiye’yi tekrar AKP’nin tek başına iktidarına mahkûm edenler unutmasınlar ki bu yaptıklarının PKK’nın hıyanetinden hiçbir farkı yoktur ve şehitlik mertebesine ulaşan onca masum güvenlik görevlimizin vebali en çok MHP’nin üzerindedir.
Uğur GÖRGÜLÜ
03 Kasım 2015 – Tiflis