Olaylı uçak yolculuğunun sonucunda Van Bölge Başmüdürlüğüne varmıştık. O zamanlar, Genel Müdürlük personeli Bölge Müdürlüklerinde çok saygıyla karşılanır, biraz da kendilerinden çekinilirdi. Van’a vardığımızın ertesi günü Başmüdür’ün odasında bir toplantı yaptık. Konu oldukça acildi. Tamamlanmış ve hâlihazırda depo olarak kullanılmakta olan tek katlı bir binanın taşıyıcı elemanlarında oldukça korkutan çatlaklar oluşmuştu. Aynı müteahhidin yapımı devam eden bir başka işinden de hâliyle Başmüdürlük personeli işkillenmekteydi.
Heyet üyeleri sorunları dinledikten sonra kendi aramızda kısa bir değerlendirme yapıp, Başmüdürün bize tahsis ettiği araç ile sorunlu ilk binaya vardık. Tek katlı bir depo binası idi, içi malzeme doluydu. Şimdi tam hatırlamıyorum ama içinde en az 5 kişi çalışıyordu. Gözle yaptığımız muayenede ortaya çıkan sonuç korkunçtu. Çatı kirişleri sehim yapmıştı ve üzerleri eğilme çatlakları ile kaplıydı. Kolonlara çekiçle yapılan en küçük darbede blok halinde beton parçaları kopuyor ve demirler ortaya çıkıyordu. Yani aderans yok gibiydi. Statik projeye göre konulması gereken teçhizatın yarısı bile konmamıştı ve üstelik donatının konumları yanlıştı. Etriyeye de hiç rastlamadığımızı söyleyebilirim.
İlk karar olarak binanın acilen boşaltılmasına karar verdik. Çünkü her an için yıkılma tehlikesi vardı. Sonra kirişlerdeki eğilme çatlaklarına alçı ile ince cam parçaları yapıştırdık. Böylece ertesi gün çatlakların genişlemeye devam edip etmediğini görecektik.
Schmidt çekici ölçümleri ise tam bir felâketti. Statik hesaplardan anladığımız kadarıyla beton cinsi B225 idi. Ancak tespit edebildiğimiz beton mukavemeti ortalama 3-4 N/mm2 civarında çıkıyordu. Müteahhit neredeyse hiç çimento kullanmamıştı!
Bölge Başmüdürlüğü kontrol teşkilâtına oldukça sitemde bulunduk. Hadi bu müteahhit cahilin tekiydi anladık da binanın inşaatı esnasında kontrollük ne yapmıştı?
Ertesi gün çatlaklara yapıştırdığımız cam parçalarının hemen hepsi çatlamış ya da kırılmıştı. Yani beton taşıyıcı elemanlar üzerindeki çatlaklar her an genişliyordu. Neyse, hatırladığım kadarıyla, bu binanın bu haliyle kurtarılmasının neredeyse olanaksız olduğunu belirtip, acilen yıkılması ve müteahhidin nam-ı hesabına yeniden yaptırılmasını tavsiye eden bir rapor hazırladık ve PTT’nin Hukuk İşleri Daire Başkanlığına gönderdik. Artık sonrası onların işiydi.
İncelememiz istenen diğer bina ise bu depo binasına nazaran nispeten daha iyi durumdaydı. Malzemeden çalmanın da bir haddi hududu vardır. İlk binada müteahhit artık bir de tüy dikmişti…
Heyet hâlinde kaba inşaatı devam eden binanın ikinci katına çıkmıştık. Taban, yeni sökülmüş kalıp parçaları ile kaplıydı. Ayağımıza çivi batmaması için çok dikkat ediyorduk. Bir de tetanos aşısıyla uğraşmak istemiyordum doğrusu. Schmidt çekici benim elimdeydi. Kendimi, artık bu işte uzman olmuş gibi hissediyordum. 40 yıllık mühendisler gibi adeta gözü kapalı ölçümler alabiliyordum. Beni iş başında gören bu aleti hakkıyla kullanmayı daha dün öğrendiğime asla inanmazdı…
Sıra bu bina kolonlarından ölçüm yapmaya geldiğinde aleti kolona dayayıp kendinden emin bir tavırla zımbayı gerektiği gibi ittirip üzerindeki rakamı kaydettim. İkinci ölçümü yapmak için mandala bastım ki zımba serbest kalsın; ancak mil geri gelmiyordu. Bir iki kez daha mandala bastım, ama nafile. Zımba olarak tâbir edilen uçtaki mil takılmıştı. O an ilk aklıma gelen, Yapı İşleri D. Bşk. Yardımcısının sözleri olmuştu: ‘Aman çok dikkat et, bundan bir tane var.’
“Eyvah” dedim içimden, “şimdi bu aleti sen bozdun diye parasını benden tahsil edecekler”…
Paniklemiştim, zımba kısmı yüzüme gelecek şekilde çevirdim, nerede takıldığını görmek istedim. Heyetin başındaki tecrübeli mühendis telâşlandı ancak bana pek belli etmeyerek:
“Uğur, istersen yüzüne doğru tutma” dedi.
“Tamam” dedim ve kimseye denk gelmeyecek şekilde boşluğa doğru çevirmiştim ki “Vınnnnnn” diye bir ses duyuldu ve bu sesle birlikte uzun silindirik çelik mil yerinden fırladı ve kurşun gibi giderek inşaatın arkasındaki çalılıklarda kayboldu…
1 sn farkla kafası delinerek ölmekten kurtulmuştum. Kısa bir sessizlik oldu. Kimse bir şey demedi, sadece heyet başkanı “Geçmiş olsun Uğur, bundan sonra daha dikkatli olursun umarım” dedi…
Ben ilk şaşkınlığı atlattıktan sonra:
“Yav, bu alet bana zimmetli. Şimdi müdürüm bana sorar, nerede bunun ucundaki mil diye. İnip de arayalım.” Bir saniye önce ölümden dönmüşüm, derdime bak!
Kimse lafımı ikiletmedi. “Oğlum bırak şimdi mili, verilmiş sadakan varmış. O hızla fırlayan mil senin kafanı patlatırdı” diyen olmadı. Herkes bir koldan çalılığın içinde o mili aradı, ama bulamadık.
Ankara’ya döndüğümüzde Yapı İşleri D. Bşk. Yrd.cısı bana Schmidt çekicinin mili nerede diye sormadı. Ben de hiç karıştırmadım.
Hayatım boyunca bir daha bu aletin yanına bile yaklaşmadım. Benzeri bir uygulama gerekirse başka bir arkadaşımdan rica ettim. Çünkü içinde Schmidt çekici olan 2 hatıramda da ölümden dönmüştüm.
Uğur GÖRGÜLÜ
11 Mayıs 2024 – Khashuri (Gürcistan)