01agustos_okan_MANSETTürkiye’de kim ne derse desin CHP’nin diğer partilerden farklı bir yönü ve kendisine Atatürk tarafından yüklenmiş önemli bir görevi vardır.  CHP benim nezdimde sıradan bir siyasî parti değildir.

Öncelikle CHP, laikliğin kalesidir; laikliği benimsememiş hiçbir unsur CHP içinde yer alamaz.  Diğer yandan CHP, köy, kasaba toplantılarında, ev ziyaretlerinde ya da mitinglerinde halka kişisel vaatlerde bulunmaz. Söylemleri genel kamu yararınadır; insan merkezli bir politikanın eseri olan uzun vadeli sözlerdir.

CHP’nin herkesin de kolaylıkla ulaşabileceği parti programının ekonomi bölümünde bakın ne deniyor:

“Cumhuriyet Halk Partisi, kamu kaynaklarını siyasetçilerin ve özel yararların doğrultusunda istismar eden; bunun maliyetini topluma, öncelikle emek kesimine yükleyen; ekonominin gelişme hedeflerinden geri düşmesine neden olan, hantal, verimsiz, pahalı devlet modelini, tüm aksayan yönleriyle yeniden yapılandıracaktır.

Kamu kesiminin sağlıksız kaynaklarla ve borçlanmayla beslenerek yapay büyümesi önlenecektir. CHP, dağınık, güçsüz ve israfçı popülist uygulamalar yerine, niteliksel boyutu geliştirilmiş, yeni ve etkin bir kamu kesimi anlayışını gerçekleştirecektir. Kamuya ait ekonomik ve sosyal projeler, belirli “gider ve yarar” ölçütleriyle alternatif maliyetleri değerlendirildikten sonra uygulamaya konulacaktır.”

Yani CHP, oy uğruna inin cinin top oynadığı yerlere trilyonlar gömerek havaalanları yapmayacağını, “Onlar ne veriyorsa ben 5000 fazlasını veririm” zihniyetindeki iğrenç popülizmden uzak kalacağını açıkça belirtmektedir programında.

Burada CHP’nin programından uzun uzadıya bahsedecek değilim; merak eden açar okur.

Benim vurgulamak istediğim asıl konu şu :

Müteaddit yazılarımda belirttiğim ve düşünen çoğu aydının da bildiği gibi, 1950 ile başlayan Türk Halkının aydınlanma, bilinçlenme, çağdaşlaşma sürecinin durdurulup, geriletilmesinin mimarları DP-AP-ANAP sonrasındaki DYP-RP-AKP ve payandaları MSP-CGP-MHP gibi partilerin dışa bağlı, Amerikancı, üretimi değil tüketimi destekleyen, devlet kurum ve kuruluşlarını arpalığa çeviren mandacı politikaları ile Türk insanını polisiye baskılarla sindirme, din afyonuyla uyutma, magazin ve futbolla depolitize etme ve sonuçta fazlaca düşünüp araştırmayan cahil bir tebaa oluşturma çalışmaları ne yazık ki başarılı olmuş ve bugünkü koyun sürüsünü oluşturmuştur.

Dolayısıyla iktidara gelecek parti ya da partilerin seçimi çok önceden belirlenmekte ve Türkiye üzerinde çıkarları olan emperyalist güçlerin tercihi, demokratik görünme uğruna yapılan göstermelik seçimlerle, sürü başındaki çoban köpeğinin sürüklediği yere giden koyun sürüsüne sadece “onaylatılmakta” ve böylece yasallık kazanmaktadır.

Türk Halkı, 50 yılı aşkın bir süredir polis ve jandarma baskısıyla, ekonomik güçlüklerle, cehaletle kuşatılmış olduğundan aslî yapısında kendiliğinden “gemisini kurtaran kaptan; benden sonrası tufan; ben mi kurtaracağım”  ana fikirlerinde özetlenebilecek bir yılgınlık, bananecilik, ve en önemlisi “köşedönmecilik” hasletleri peydahlanmıştır ki, bu da uygulanan bilinçli cahilleştirme, ekonomik anlamda kenara sıkıştırma ve kendine muhtaç etme politikalarının bir sonucudur. Dikkat edilirse bu yapının oluşumunda CHP’nin en ufak bir katkısı yoktur ve aksine CHP’nin eğer 1923–1950 arasındaki hamlelerinin önü kesilmeseydi bugün Türk insanının Dünya’nın sayılı entelektüel, kültürlü, çağdaş, üretken, demokrat bir toplumu olması işten bile değildi.

Devletin aslî görevi vatandaşı için çalışmak, onu bulunduğu noktadan daha ileri seviyelere taşımak olmalıyken sağ tandanslı mandacı hükümetler kendi elleriyle, paçalarından zırıl zırıl cehalet akan varoşlar oluşturup, buralardaki insanları öldürmeyip süründürecek kadar palyatif yardımlarla ve dinsel beyin yıkamalarla adeta devlet içinde devletler kurmuş, bu insanları kendi oy depoları haline getirmişlerdir. Varoşlardaki camiler, külliyeler, Kur’an kursları, imam hatip liseleri bu hükümetlerce desteklenmiş, görmezden gelinmiş, “arka bahçeleri” olarak nitelendirilmiş ve böylece Cumhuriyet’e, onun kazanımlarına, laikliğe, ATA’mıza düşman, çağdaşlığa karşı kin ve nefret besleyen katil dinci militanların beslenip semirtildiği cemaatlerin, tarikatların, şeyhlerin, şıhların cirit attığı, devrim yasalarının hiçe sayıldığı “kurtarılmış bölgeler” yaratılmıştır.

Özellikle din istismarı yapan partilerin seçimlerdeki taktikleri, dağıttıkları erzak ve diğer maddi yardımlarla hızla büyütülen ve bu partilere bağımlı hâle getirilen cahil varoş kültürünün temsilcisi insanlarımızı satın almaları, iktidara geldiklerinde veya belediye başkanı seçildiklerinde onların bireysel ihtiyaçlarını dış destekli (ABD ve yeşil sermaye) inanılmaz boyutlardaki ekonomik güçleriyle gidermeleri Cumhuriyet, Atatürk, laiklik karşıtı, rejime ve yenileşmeye düşman kitlelerin de aynı hızla artmasına neden olmakta, bu kesim, sade vatandaşın gözünü korkutmak için ortalıkta türbanlı, tesettürlü, göbeğine kadar sakallı, takkeli, cübbeli  “örgütlü” militanlarıyla adeta resmigeçit yapmaktadır. Daha önceleri yeraltında olan bu hainlerin faaliyetleri mevcut iktidar zamanında iyiden iyiye alenileşerek, İslam yerine ikame edilen “Siyasal Hurafeler Dini”nin temsilcileri artık korkusuzca, fütursuzca bu ülkeyi ülke yapan değerlere küfredebilmekte, ATA’mız hakkında rahatlıkla atıp tutabilmektedirler.

calisma_arkadaslari_FevziCakmakBu tablo içinde CHP’ye baktığımızda, CHP’nin gerek sahip olduğu maddi kaynaklarla ve gerekse yapısını oluşturan geleneksel siyasi zihniyetle bu tip partilerle aynı zeminde benzer taktiklerle mücadele etmesi olanaksız görünmektedir.

Ne acıdır ki, CHP’lilerin de ev ev dolaşıp vatandaşların bireysel sıkıntılarını palyatif önlemlerle çözemediklerinden dem vuran bazı eski “sosyal demokrat” yeni AKP’li zevât:

“Sırça saraylarından, ‘halkçılık’, halkı hep koyun görmeye alışanların sadece parti adında kaldı. Ufku dar, donuk, günübirlik dedikodu yapmayı siyaset bellemiş ‘emekliler kulübü’ iktidar olmanın kıyısından bile geçemez bir daha” kolaycılığındaki eyyamcı söylemlerle yıllardır hiçbir şey üretmeden, hiçbir proje geliştirmeden, aslında bizatihî kendilerinin oluşturduğu koyun sürüsünü sanki çok bilinçli tercih yapan bir kitleymiş gibi göstermeye yönelik, kelimenin tam anlamıyla ucuz, basit, sırt sıvazlayıcı, vıcık vıcık bir halk dalkavukluğu yapmaktalar.

İstanbul, Ankara gibi büyük birçok ilimizin yıllardır gerici, yobaz bir zihniyetle yönetilmesi, daha önceki sosyaldemokrat belediyelerin hatalarına bağlanmak istense de asıl neden bir çığ gibi beslenip, büyütülen varoş kültürünün militarize kuvvetleridir. Keza önceleri sosyaldemokrat başkanların elinde olan İstanbul’un bir çok ilçesi ( Örneğin Beyoğlu ) bu bölgelerdeki varoşlara dışardan taşınan besleme sürüler sayesinde gasp edilmiştir.

Bu zihniyetin son hedefleri bir türlü elde edemedikleri Şişli, Beşiktaş, Kadıköy, Ankara’da Çankaya gibi Türkiye’nin aydınlık yüzlerinin yaşadığı, 2 kg erzağa, 3 çeki oduna oyunu satmayan insanların oturduğu ilçelerdir ki, buralarda beslenen devşirme militanların sayısında müthiş bir patlama yaşanmaktadır. Bu gidişle önümüzdeki seçimlerde de buraların kaybedilmesi kaçınılmazdır.

CHP, %42 oy aldığı dönemde de, meclis dışında kaldığı seçimde de asla bu yöntemlere başvurmamış ve oyunun çoğunu şehirlerden, yani cehalet oranı köylere, varoşlara nazaran çok daha az olan bölgelerden almıştır. Bu nedenle adı şehirlilerin, “tuzu kuruların” partisine çıkmıştır. Bu da CHP’nin, her ne kadar, sırça köşklerde vatan kurtaran entellerin şarap kadehlerine sıkıştırılmaya çalışılsa da, eğitimli, aydın, çağdaş, demokrat, laik, Kemalist insanların partisi olduğunu gösteren en önemli göstergedir. Yani şehirlerde CHP’ye olan ilginin nedeni tuzu kuruluk değil, eğitim seviyesinin yüksek olmasıdır.

inadina-chp-inadina-sol-CHP, 1950’den beri hiçbir zaman uzun süreli olarak tek başına iktidara gelememiştir. Kuşkusuz uzun süredir iktidarda olamamanın partinin kurumsal yapısı ve yöneticileri üzerinde bir yılgınlık, bezginlik, tembellik, umutsuzluk oluşturması son derece doğaldır. CHP, özellikle genel başkanının hırçın, birleşmez, kavgacı, küçük olsun benim olsun zihniyetindeki köhne ve çağdışı tutumuyla da eleştirilmeyi gerçekten hak etmektedir.

Ancak Türkiye’nin bugünkü durumundan sorumlu tutulması ve :

“1-İnsanlar geçmişi, CHP’nin yer aldığı iktidarlardaki idare-i maslahatçılığını ve ciddiyetsizliğini unutmuyorlar.

2-CHP’nin dile getirdikleriyle uygulaması arasındaki alakasızlığı-partizanlığı unutmuyorlar.

3-CHP’nin liderlerinin ve kurmay kadrosunun aynı lafları çürük sakız gibi ağızlarında gevelemekten başka ufku olmayan insanlar olduğunu biliyorlar.

4-Adında “halk” ibaresi geçtiği halde, parti olarak halkın yaşam standartlarının yükseltilmesi, daha özgür ve adil bir ülke temini için herhangi bir projeksiyonlarının olmadığını halk biliyor.

5-Kendi partilerinden olanların dışındaki milyonlarca insanı hafife aldıklarını, devlet memuriyetlerini yandaşlarına peşkeş çekip halkın vergilerinden saltanat sürme sevdalısı olduklarını halk biliyor.

6-Belediyelerde liyakatsiz, sadece lafla uyutmadan başka özellikleri olmayanların pespayeliklerini halk biliyor.

7-İlke ve siyasi çizgiden yoksun olduklarını, samimiyetsiz olduklarını halk biliyor…” cümlelerindeki olumsuzlukların müsebbibi olmayı asla ve kat’a hak etmemektedir.

O zaman yukarıdaki cümlelerin içsel kimliği, CHP’nin etkin olduğu 1923–1950 yılları arasındaki tek parti dönemini, Atatürk ve İnönü’nün uygulamalarını kastetmektedir ki, bu gizli anlam, bu yapıdakileri, CHP’yi düşüncelerini benimsemediği, halka yararlı hizmetler verecek bir parti olarak görmediği için oy vermeyen, ancak her ne düşüncede olursa olsun Atatürk’ün partisinde bu gelişimi gördüğünde, onun halka umut veren bir parti olabileceğini hissettiğinde tercihini CHP yönünde kullanacak olan tarafsız sade insanlardan çok farklı bir konuma taşımaktadır.

Yüzlerindeki reformist maskelerin ardına gizlenmiş hınçla, kinle, kuyruk acısıyla Atatürk’e ve onun eserlerine saldıranların, bu kazanımların tek koruyucusu olarak görünen CHP’yi yıpratmak, iyiden iyiye halkın gözünde değerini yitirmesine neden olmak için, yıllardır iktidarda olmayan bir partiyi sanki daha dün “enkaz devraldık” edebiyatıyla iktidardan düşürmüş gibi davranmaları aslında, uygulayageldikleri uyutma ve yalan söyleme kampanyalarının bir gün ters tepip tepmeyeceğinin ve için için halk üzerinde ne gibi bir etki yaratacağının tespitine yönelik olduğunu keşfetmek, açıkça söyleyemedikleri Atatürk ve devrim düşmanlıklarını CHP’yi yerden yere vurarak ifşa ettiklerini anlamak çok da karmaşık sayılmayacak bir tahlil olsa gerek.

ismet-inönü-476129730793945773986Demokrasiden işlerine geldiği gibi yararlanan ve 3–5 kg. erzakla satın alınan sürüler sayesinde göstermelik seçimlerden zaferle çıkanların, tercihlerini özgürce kullanan insanlar karşısında sayısal üstünlük kurması demokrasinin yanlış kişiler, hain zihniyetler elinde ne kadar korkunç bir silah haline gelebileceğinin en büyük kanıtıdır.

Antidemokratik yol ve yöntemlerle parlamenter rejimi de yıpratan muvazaa partilerinin işlerine geldiğinde dillerinden düşürmedikleri ve dört elle sarıldıkları “SATILIK DEMOKRASİ” nin sakatlığı, kendilerinin idâmesi için elzem olduğundan, mandacı zihniyetten demokratik yapılanmanın reorganizasyonunu beklemek safdillik olacaktır kuşkusuz.

Azınlığın çoğunluğa tahakkümünü gerçekleştiremeyenlerin, sürekli demokrasiden, halkın tercihlerine saygıdan bahsederken, alabildiğine antidemokratik yöntemleri benimseyen bir anlayışla rakiplerini bertaraf etme gayreti içinde olmaları haliyle kendilerini de işkillendirdiğinden, ülkemizde laikliğin ve demokrasinin bekçisi Anayasal kurumlardan, CHP ve askerden son derece rahatsız olmaları da doğal karşılanmalıdır.

İlk yapılacak genel seçimler bu anlamda antidemokratik yolların kesintiye uğraması için halkımızın önüne konulmuş belki de son fırsattır. Türk insanı sadaka zulmünden ve “SATILIK DEMOKRASİ” den artık kendini kurtarmalı ve ülkemizi müstemlekeleştiren mandacı zihniyete, antidemokratik yollar kullanma zorunluluğu kalmadan, dur demelidir.

Uğur GÖRGÜLÜ
16 Aralık 2009 – Antalya