Çeşitli yayın organlarında binlerce kez DİNCİ ve DİNDAR arasındaki farklar anlatıldı durdu.
Bizlerin, cumhuriyet Türkiye’sine, laikliğe, Atatürk ilke ve inkılâplarına gönülden bağlı ancak aynı zamanda da mütedeyyin kişilerle-ki Türk halkının çoğunluğu böyledir- hiç bir işimizin olmadığını, mücadelemizin ve eleştiri oklarımızın hedefinin, dini dillerine pelesenk edip bu ulvî konudan çıkar temin eden istismarcı şarlatanlar olduğunu müteaddit defalar vurguladık.
Ancak gerçek dindarlar bizlerle aynı fikirdeyken nedense kendilerine dindar diyen bazı eski milli görüşçüler, yeni adlarıyla Atatürkçü, demokrat (?!) neolaikler bizleri hep, din düşmanı, dindarlara, İslam’a saldıran ateist, dinsiz, komünist kişiler olarak yaftalamaya çalıştılar. Anlatılanları, yazılanları ısrarla görmezden gelip, işlerine geldiği gibi yorumladılar.
Uzun zamandır yaptığım gözlemler sonucunda “DİNCİLERE” ait, onları toplumun diğer kesimlerinden ayırt eden çok karakteristik bazı ortak özellikleri olduğunu müşahede ettim. Bu özellikler dinci taifesinde, bazı istisnaî durumlar olmasına rağmen, hayret edilecek bir şekilde benzerlikler göstermekteydi. Ben de bunları derleyip aşağıda dilim döndüğünce sıraladım :
1-Dincilerin en belirgin özelliği giyiniş tarzlarıdır. Lider konumdakilerin haricinde çoğunluğu koyu renk ve çizgili takım elbise giyer, ancak pantolonları bol ve şalvarımsıdır. Kravatı cumhuriyetin, demokrasi rejiminin bir simgesi olarak gördükleri için hiç kullanmazlar ve yakası dincilere mahsus bir cins gömlek giyerler. Devlet memuru olanlarsa kravat takma zorunluluğunda olduklarından çağdaşlığın, cumhuriyetin simgesi olarak gördükleri kravatı, bu değerleri protesto edercesine elbiselerine hiç de uygun olmayan bir renkte seçerler ve çok çirkin bağlarlar.
Oysa ilginçtir lider konumunda olan din simsarları ise değme mankenlere taş çıkaracak kadar şık kravatları ve kılıç gibi ütülü takım elbiseleriyle adeta göz kamaştırırlar.
2-Saçları kısa, bıyıklar bademdir ve asla dudaklarını örtmez. Alyansları sağ ele takarlar ve gümüştür. Erkeklerin, ziynet eşyası olarak altına alerjileri vardır. Ancak, evlerinde yatırım aracı olarak kilo kilo altın saklarlar.
3-Bu tipleri 100 kişi içinde hemen ayırt eder, hemen tanırsınız. Çoğu kırmızı etli dudaklıdır ve gevrek ya da çatlak bir ses tonuna sahiptir.(Hocafendi Necmüddin’den kalma genetik bir özellik olduğunu sanıyorum). Ortak parfümleri ağır ağır kokan gülsuyu ya da hacı yağıdır. Geneli (Allah’ın gücüne gitmesin ama) çirkindir.
4-Çoğu ticaretle uğraşır. Birbirlerine çok bağlıdırlar. Bu nedenle sadece kendi gibi dincilerin oluşturduğu bir sürü meslek kuruluşu, lobiler, birlikler vardır. Uluslararası yeşil sermayeye hizmet ederler. Vatan, ulus, ülke, bayrak gibi kutsal kavramlar bunlarda yoktur. Hepsi ümmetçidir. Bu nedenle tomar tomar paralarını Al Baraka Türk, Asya Finans ya da Kuveyt Türk gibi Arap sermayesinin temsilcisi bankalarda değerlendirirler. Kendilerine sorarsanız, bu tercihlerinin nedeni bu kuruluşların faizsiz gelir temin etmesidir. Gerçek nedense bu bankaların yeşil sermayenin kuruluşları olmasıdır.
5-Çevrelerine din, iman pazarlamayı çok severler. Giyimleri kuşamları, tavırları ve en önemlisi parasal güçleri nedeniyle kendilerini farklı bir konuma koyduklarından toplumun diğer fertlerine nazaran daha ayrıcalıklı olduklarını sanırlar. Her konuda fikir beyan ederler; kendilerinde, insanların dini inanışları, yaşayışları, adetleri hakkında nasıl edindikleri belli olmayan bir yargılama hakkı bulurlar.
Her buldukları ortamda insanlara kaderci ve kanaatkâr olmalarını, tevekkül, itidal ve iman öğütlerler, para ve mal hırsının şu ölümlü dünyada çok gereksiz olduğunu, gerçek dünyanın öteki dünya olduğunu, bu dünyada Allah’ın kullarının sadece imtihan edildiğini söylerler. Bu söylemleriyle toplumda cahil cühela kesim arasında kendilerine saygı duyulmasını sağlarlar. Oysa kendileri para pul içinde yüzerler, trilyonluk kâşanelerde, havuzlu villalarda yaşarlar. Son model otomobillere binerler. İnsanlara öğütledikleriyle taban tabana zıt bir yaşam sürerler.
6-Bu kesim ABD’ye ve uygulamalarına çok kızar. Kendileri haricindeki herkesi “Batı taklitçisi” diye yaftalar. Oysa hemen hepsinin çocukları ABD’de tahsil yapar!!! İktidara gelmeden önce ABD ve AB hakkında atıp tutarken ne tezattır ki iktidara geldiklerinde ABD ve AB’nin isteklerini yerine getirmek için adeta yarışa girerler.
7-En önemli karakteristik özellikleri ise insanları “bizden, bizden değil” diye tasnif etmeleridir. Hemen hepsi korkunç ikiyüzlü, sinsi ve en önemlisi oldukça kalleştir. Yüzlerinde mürai bir ifade hiç eksik olmaz. Gülümsemeleri, dostlukları sahtedir.
Yüzünüze dost görünürler; ancak arkanızı döner dönmez sizin kuyunuzu kazarlar.
KESİN YARGI-1:
BUNLARDAN ASLA DOST OLMAZ !!! ÇÜNKÜ BUNLAR KENDİ GİBİ OLMAYANLARIN VARLIĞINA BİLE TAHAMMÜL EDEMEZLER.
8– Gerçekler karşısında sıkıştıkları yerde değme tiyatro sanatçılarını aratmayacak şekilde rol kabiliyetlerini sergileyerek mazlumu, ezilmişi, hakkı yenmiş garibanı büyük bir başarı ile oynayıp mağdura yatarlar. Dininde imanında, başka hiçbir şeyle uğraşmayan, Allah yolunda boynu bükük zavallı birer nefer olduklarına toplumun cahil cühela kesimini inandırmakta hiç zorluk çekmezler. Duymak istediklerini duyar, anlamak istediklerini anlarlar. Kıvırtma, çarpıtma, demagoji sanatında üstlerine yoktur. Yalan, iftira, gıybet, dedikodu, arkadan iş çevirme gibi kötülükler yüce dinimizce kesinlikle yasaklanmış olmasına karşın dinciler için bu tip kötülükleri yapmak adeta günlük sıradan işleri haline gelmiştir.
Çünkü küffar olarak gördükleri cumhuriyet sistemini, laikliği, demokrasiyi yıkmak için her yöntemi akılları sıra mubah olarak görürler.
9– Küllî düşman oldukları cumhuriyet rejimi ve laikliği aşındırmak, yıpratmak için yıllardır süregelen bir çaba içindedirler. Bu amaçla fırsatını buldukları an laik, demokratik cumhuriyetin temel ilkelerine, anayasaya aykırı bir kanun, tüzük ya da yönetmeliği veyahut da yerel yönetim gücünü ellerinde tuttukları bir il veya ilçede yerleşik sisteme aykırı bir uygulamayı, bakalım tepkiler ne olacak diye piyasaya sürerler. Gelen tepkiler şiddetliyse yanlış anlaşıldıklarını, amaçlarının çok masumane olduğunu söyleyerek çark ederler. Eğer tepkiler korktukları kadar şiddetli değilse laik cumhuriyete karşı bir kale daha kazanmanın keyfiyle, o uygulamayı şimşek hızıyla Türkiye sathında yaygınlaştırırlar. Yani, genelde nedense söyledikleri ve icraatları hep yanlış anlaşılır ve gerçek niyetleri her zaman masumanedir. (?!)
10-En önemli silahları, kendi gibi olmayan, kendi gibi düşünmeyenleri KOMÜNİST, DİN DÜŞMANI, DEMOKRASİ KATİLİ diye yaftalamalarıdır. Böylece toplumu aydınlatmaya çalışanların, DİN DÜŞMANI, KÂFİR, DİNSİZ, ATEİST, KOMÜNİST olduğunu, haklı görünmek için bas bas bağırarak, herkesi susturarak haykırırlar. Dinsel konularda zır cahil olan kitleler, kendilerinin de dinsizlikle suçlanacağından korkup çekindikleri için, dinciler dinî konularda tek söz sahibi olarak kendilerini görürler. Örneğin hemen her bölgesi deprem kuşağında olan Türkiye’de adım başı hiçbir kontrolden geçmeden cami inşaatları yapılmakta, kılıç gibi dikilen minarelerin deprem sırasında konutların üzerine devrilmesi nedeniyle birçok kişi hayatını kaybetmektedir. Diğer yandan namaz vakitleri yan yana bir sürü cami olmasına rağmen tüm camilerden, üstelik hoparlörlerle ve çoğu çok çirkin, detone ve çatlak seslerle ezanlar okunmaktadır. Bunların önlenmesini savunduğunuz taktirde size bu dinci taifesinin tepkisi her zaman aynıdır:
”DİN DÜŞMANI, ALLAHSIZ, ATEİST, KOMÜNİST !
Dinci gazeteler tarafından hedef gösterdikleri bir çok aydın Cumhuriyetçinin ölümünden bunlar sorumludur. Sonra da ölen vatanseverlerin arkasından hiç utanıp sıkılmadan timsah gözyaşları dökerler.
11-Bunların gözünde kadınlar bir eşya, cinsel birer objedir. Uçkurlarına o denli düşkündürler ki, kadınlarla ilgili her konu, kadının her uzvu bunlarda sadece cinsellik duygusunu uyandırır. Bu nedenle aynı ortamda kadınlarla oturmayı bile bünyeleri kaldıramaz. “Harem” ve “Selamlık” denen bir yapay bölünme ile seks içgüdülerini frenlemeyi sağlamaktadırlar. Mecbur kalıp bir arada olduklarında ise, kadınların hiçbir tarafları görünmeyecek şekilde poşetlenmesinin, kafalarının da rengarenk bezlerle sarılı olmasının dinin emri olduğuna herkesi, özellikle zavallı cahil kadınları inandırmışlardır.
Böylece bu kitlenin kadınları ortalıkta kafalarında devekuşu yumurtası varmış gibi öne doğru eğim verilmiş kumaşlara dolanmış bir halde ve “tesettür” denilen kendine özgü ucube bir giyim tarzıyla, manifaturacı dükkânı gibi dolaşırlar.
İşin en ilginç yanı, aslında bu kitlenin erkekleri kendi seksüel isteklerine hakim olamayacaklarını bildikleri için, yani kendilerine güvenemedikleri için kadınlarının böyle hilkat garibesi gibi görünmelerini dinin gereği diye zavallı kadınlara yutturmakta, kadınlar da bu aşağılanmayı garip bir tevekkülle sineye çekmektedirler. Kendileri “Haşema” denen garabetle denize girerken kadınlarının kendileriyle beraber bu nimetten yararlanmasını, serinlemesini, yukarda bahsettiğim sebeplerden dolayı istemezler. Bu nedenle bu kitleye özgü, deniz kıyıları bile “harem” ve “selamlık” olarak ayrılmış, özel oteller mevcuttur.
Diğer yandan büyük bir çoğunluğunun birden fazla imam nikahlı karısı vardır.
Kur’an-ı Kerim’i yüzyıllardır kasten yanlış yorumladıkları için cahilliye dönemindeki Arapların yaptığı gibi kadınları 2. sınıf vatandaş olarak görürler, onları, Kur’an böyle emrediyor diye canlarının istediği gibi döver, mirastan mahrum eder ve erkeğin yarı hakkına sahip olduklarına bu nedenle ancak 2 kadının şahitliğinin 1 erkeğe eşit olduğuna inandırırlar.
Atatürk’ün tüm bu hurafeleri ortadan kaldırmasına, daha Avrupa’da bile bir iki ülke haricinde kadınların oy verme hakkı yokken Türk kadınına bu hakkı vermesine, onu erkekle eşit bir konuma getirmesine rağmen, bugün gelinen noktada ne yazık ki ATA’ya en büyük ihaneti Türk kadını yapmıştır.
VE NE YAZIK Kİ BU KİTLEYE MENSUP KADINLAR 2. SINIF VATANDAŞ OLMAYI, DİNİN EMRİ BÖYLE DİYE KABULLENMİŞLERDİR.
12– Kadınların okumasına, bilinçlenmesine şiddetle karşıdırlar. Çoğunun karısı, kızı okumamıştır, herhangi bir iş kolunda çalışmaz. Dincilere göre kadının yeri evidir. Görevi çocuk doğurmak ve sadakatle kocasına hizmet etmektir.
Ancak Cumhuriyeti içten yıkmak için bina bodrumlarındaki fitne fesat yuvası sözde Kur’an kurslarında, arka bahçeleri olarak gördükleri imam-hatiplerde, küçük yaşlardan beri eğittikleri, militan olarak yetiştirdikleri bir kısım kızlarını sırf yurt sathında kargaşa çıksın diye provokatör olarak türbanlı kafalarla üniversitelere, kamusal alanlara sokmaya çalışırlar. Sonra da bu militan kızlar rol kabiliyetlerini kullanarak mazlumu, ezilmişi oynarlar. Cumhuriyetten, demokrasiden dem vururlar. Demokratik haklarının çiğnendiğinden bahsederler. Gerçekte ise demokrasiye, cumhuriyete hiç inanmazlar, bu 2 değere küllî düşmandırlar.
KESİN YARGI-2:
DEMOKRASİ BUNLARIN HEDEFLERİNE ULAŞMAK İÇİN KULLANDIKLARI SIRADAN BİR ARAÇTIR..
13– Ünlü medyatik dönme Sisi, bir gün bir röportajında en iyi müşterilerinin çoğunun bu kitleye mensup erkekler olduğunu söylemişti. Bu kitle yukarda da uzun uzun bahsettiğim gibi uçkuruna çok düşkündür. Ancak küçük yaşlardan beri cinsel kısıtlamalar içinde olduklarından sapık ilişkilere yönelme, ergen olmayan kızlara/erkek çocuklara cinsel tacizler, tecavüz gibi kavramlar, şiddetle eleştirdikleri toplumun diğer katmanlarından hiç de aşağı seviyede değil, aksine daha fazladır; ancak aile içi baskılar nedeniyle ortaya çok fazla çıkmamaktadır. Bu nedenle gazetelerin 3. sayfa cinayetleri bu gözle takip edilirse görülecektir ki, çoğu sıkmabaşlının, komşusu, akrabası, ya da tüpçü, bakkal, manav gibi kişilerle gizli ilişkileri olduğu, mezarlıklarda, parkların kuytuluklarında porno yıldızlarına taş çıkartacak şekilde seviştikleri hatta aşıklarıyla işbirliği yaparak kocalarını öldürdükleri çok sık rastlanan adli olaylardandır.
14-Bu kitlenin en tipik özelliklerinden biri de “İSLAM” adını verdikleri , ancak gerçek İslam’la uzaktan yakından ilgisi olmayan “dini(?!)” inanışlarıdır. İslam dinini o kadar yozlaştırmış ve öyle içinden çıkılmaz bir hale sokmuşlardır ki, Arap bedevilerinin iğrenç adetlerine, insan eliyle uydurulmuş binlerce hurafeye ve Hz.Peygamber’e mal edilen bir sürü sözde hadise dayandırılan dinsel ritüeller, emirler, uygulamalarla yüce İslam dini yerine, işlerine geldiği gibi eğip bükebilecekleri yeni bir din oluşturmuşlardır. Kendilerini yüce Yaratan yerine koyarak O’nun adına karar verebilen bir sürü hacı, hoca, şeyh, şıh insanoğlunu yüzyıllardır Allah’la aldatmaktadır. Yüce Yaradan’a şirk koşan bu münafık din düşmanları, yüce kitap Kur’an-ı Kerim’e aykırı bir sürü kuralı, kavramı, yüzyıllardır İSLAM diye halka yutturmaktadır. İslam’ın evrensel güzellikleri, insanlığı esenliğe kavuşturacak sevgi, hoşgörü, barış, beraberlik ve aydınlık öğütleyen değerleri bir kenara bırakılarak din, salt, şeklî ibadetler, korkutucu yasaklar ve bir sürü kurallar manzumesi düzeyine indirgenmiştir.
Dinciler yarım ağızla da olsa diğer peygamberleri ve kitaplarını kabul ettiklerini söylerler ancak onlar için İsevîlik ve Musevîlik sapkınlıktır. Zavallı cahil halkı, Müslümanlar haricinde tüm insanlığın cehennemde cayır cayır yanacağına inandırmışlardır.
Yüce Yaradan’ın insanlığa çığır açması, bilgilenmesi ve doğru yaşam bilgilerini öğrenmesi için peygamberimiz Hz. Muhammet aracılığıyla gönderdiği Kur’an-ı Kerim’in içeriği ile hiç ilgilenmezler. Onlar için ibadet, Allah’ın kelamlarının şarkı ya da gazel okur gibi makamla okunduğu tilâvet yarışmaları düzenlemektir.
15-Kadınlar erkeklere düşman, onlarla el bile sıkışmayan, konuşmayan, yüzünü çeviren, sevgisiz, hoşgörüsüz ve kendi gibi olmayanlara kin besleyen bir ruh yapısına sahiptir.Bu grubun erkeklerinin gözünde kendi kadınları gibi olmayan, giyinmeyen tüm kadınlar hafifmeşreptir; diğer erkekler de dinsiz ve komünisttir. Sevgi ve hoşgörü öğütleyen, “kim olursan ol gel” felsefesindeki İslam dini bunların elinde topluma, insanlığa, kardeşliğe kin ve nefret kusan, din ve Allah adına, bunlar gibi düşünmeyenlerin katlinin vacip olduğu vahşi, kanlı bir imaja bürünmüştür. Bu nedenle El Kaide, Hamas, Hızbullah, Taliban, İslamî Cihat, İBDA-C gibi, amaçları İslam’ı bir maske gibi kullanarak güç ve iktidarı ele geçirmek olan İslamî tedhiş örgütlerine büyük sempati duyarlar, bu grupların temsilcileri ile iç içedirler, kurdukları partilerde bu örgüt mensuplarına sıkça rastlarsınız.
Tüm hedefleri Cumhuriyeti, demokrasi rejimini yıkmak ve yerine şer’i esaslarla yönetilen İran benzeri bir mollalar cemahiriyesi kurmaktır. Bu aslî amaçlarına ulaşmak için din baskısıyla insanları korkutup, pasifize etmekten, kimi zaman pkk ile kimi zaman İslamî terör örgütleriyle, hatta kimi zaman da komünistlerle, emperyalist ve evangelist ülkelerle, Siyonistlerle her türlü şer işbirliğini yapmaktan hiç çekinmezler. Yeşil sermayenin müthiş parasal gücünün ve halka pembe tablolar çizen yandaş medyalarının sayesinde insanlarımız hayal âlemleri içinde her şeyin iyiye gittiğine inandırılmaktadır. Oysa ağzına bir parmak bal çalınarak kandırılan Türk Halkı, ülkesinin kaynaklarının emperyalistler tarafından sömürüldüğünü, globalleşme adı altında müstemlekeleştirildiğini, daha fazla demokrasi ve özgürlük getirileceği masallarıyla teokratik faşist bir cunta rejimine doğru sürüklendiğini fark edememektedir.
KESİN YARGI-3:
DİNCİ TAİFESİ, ATATÜRK REJİMİNE, CUMHURİYETE, ONUN GETİRDİĞİ AYDINLIĞA DÜŞMANDIR VE TÜRK HALKININ ESENLİĞİ İÇİN DEĞİL ONLARI İKTİDARA GETİREN EMPERYALİST ODAKLAR İÇİN VAR GÜÇLERİYLE ÇALIŞMAKTADIRLAR…
16-Bu taife, Kur’an’ın Türkçe okunmasına, Türkçe ibadete, Kur’an’daki gerçek İslam’ı anlatan hakiki din bilginlerine, hocalarına da şiddetle düşmandır. Onları ya “pornocu” ya da “konkenci kadınların din hocası” diye damgalar. Çünkü çok iyi bilmektedirler ki, Kur’an’daki gerçek İslam’ı halk öğrendiği taktirde bu din simsarlarına kimse artık yüz vermeyecektir.
17-İslam, abartıyı, israfı hiçbir zaman kabul etmez; ancak din simsarlarının tüm hareketleri abartılıdır. Namaz kılacaklarını, abdest alacaklarını dünya alem duyar. En kutsal ibadet çalışmaktır diyen İslam’ın aksine devlet dairelerinde Cuma namazı saatlerinde kimseyi bulamazsınız. Vakit namazlarında da ayaklarında takunyalarla, abdest almak için, yaptırdıkları yalaklarda tüm rol kabiliyetlerini kullanarak etrafa “NAMAZ KILACAĞIM, İŞLERİNİZLE DAHA SONRA İLGİLENECEĞİM” mesajını verirler.
Özellikle Ramazan aylarında oruç tuttukları için halsiz ve bitkin kalan memurlar, oturdukları yerlerde miskin miskin pinekleyip, uyuklarlar; hiçbir işle uğraşmazlar, saat 3.30’dan sonra ise bir tanesini görevleri başında bulamazsınız. Sadece Cennet’te iyi bir parsel kapmak uğruna, kendi çıkarları için tuttukları oruç yüzünden yapmak zorunda oldukları işleri yapmazlar, bu yüzden Ramazan ayları ülke ekonomisi için çok büyük kayıptır.
İşin diğer bir yönü de iftara yetişeceğim diye birer trafik canavarına dönen sözde müslümanlar yüzünden bir çok günahsız insan yollarda telef olmaktadır.
18-İftar sofralarındaki abartı ve israf ise İslam’la uzaktan yakından ilgisi olmayan bir görünüm sergiler. Çevrelerine hava atmak için birçok zengin işadamı, kendileri gibi para babalarını, üst düzey yalaka basın mensubunu, bunlarla iç içe olan işbirlikçileri çağırarak 5 yıldızlı otellerde içinde kuş sütü bile bulunan mükellef iftar sofraları düzenlerler. Çoğu oruç bile tutmayan ve zaten hali vakti yerinde olan bu zevatın bir araya gelmelerindeki asıl amaç, yeni iş bağlantıları, ihale pazarlıkları ve diğer iş konuşmalarıdır.
Bu kitlenin iyilik yapma duyguları nedense sadece Ramazan aylarında depreşir ve arkalarında büyük bir medya ordusu ile ya fakir fukara evler dolaşılarak onlarla yer sofralarında göstermelik yemekler yenir ya da buralara köpeklere kemik fırlatır gibi kamyonlardan torba torba erzak atılır.
Din pazarlamacıları, insanların çamurlara bulanmış bir şekilde, birbirlerini ezercesine, atılan torbaları kapmak için verdikleri mücadeleden çok büyük bir haz alırlar ve bunu iyilik yapmak olarak addederler. Dinci Belediyeler de sanki maliyetini kendi ceplerinden karşılıyorlarmış gibi vatandaşın ödediği vergilerle, sadece Ramazan aylarında, iftar saatlerinde büyük çadırlar kurarlar ve yemek dağıtırlar.
Bu dinci taifesi israfta o kadar sınırsızdır ki, vatanına, insanımıza servetlerinden bir kuruşluk yararları olmazken en az 40 kez hacca giderler. Ancak bu seferlerdeki asıl amaç ticarîdir. Hacc’da Allah’ın emri diye koyunları boğazlayıp çöle atarlar, vahşice hayvanları katletmeleri bir yana, tonlarca hayvan eti, fakir fukaranın kursağına gireceğine telef olur, gider.
19– Laik bir ülke olmamıza rağmen, nedense İslam’a ait dini bayramlar ülkemizde resmî tatildir. İnsanlarımız Sün’i din görüşünün tasallutu altındadır. Dinciler için diğer hiçbir mezhebin ya da dinin önemi yoktur. Din tacirlerine hoş görünmek isteyen iktidarlar döneminde dini bayramlar tam bir rezalet halini almıştır. Özellikle bayramlar öncesi körüklenen alışveriş güdüsü yüzünden ülkenin her yeri pazara, çarşıya dönüşür. İnsanlara deli gibi alışveriş yapması sürekli olarak pompalanır. Bu furyada istediği hiçbir şeyi alamayanların varlığını, fakir fukara vatandaşlarımızın mahzunluğunu kimse düşünmez.
Bayramlarda amaç ticarîdir. Ramazan ve Kurban bayramlarında her yıl ortalama 18 günlük tatiller yapılır. Bayramlara haftalar kala her iş, “Bayramdan sonra” halledilmek üzere durur. Bayram tatillerinden sonra da insanlar en az 1 hafta tatil rehavetini üzerlerinden atamadıkları için 9 günlük bir bayram tatilinin işgücü kaybı neredeyse 1 ayı bulur, bu da trilyonlarca liralık işgücü kaybı demektir.
Kurban bayramlarında sokak aralarında, caddelerde, apartmanların arka bahçelerinde, meydanlarda topluca hayvan katliamları yapılır. Can havliyle kaçan, karşı koyan özellikle büyükbaş hayvanlara acemi kasapların yaptığı eziyet insanların gözlerini yaşartacak kadar vahşicedir.
Ortalık kan gölüne döner, sokaklarda zavallı hayvanların kanları dereler halinde akar. Havayı keskin bir et ve kan kokusu sarar. Hayvanların yenmeyen artıkları gelişigüzel gömüldüğü için, sokak köpekleri tarafından eşilerek ortaya çıkarılır, bu nedenle günlerce iğrenç bir çürümüş et kokusunu solumak zorunda kalırsınız. Her köşe başında kafası kesilmiş debelenen, can çekişen, ya da derisi yüzülmüş halde dumanı tüten, kasları seğiren bir zavallı hayvanı çengele asılmış bir vaziyette görmeniz mümkündür. Sokaklar, meydanlar açık hava mezbahasına döner.
Bu vahşet, dinin emri diye yapılır. Bu korkunç görüntüler, İslam’la kafa kesmenin, İslam’la öldürmenin, İslam’la kan dökmenin birlikte anılmasına, İslam’ın terörle iç içe olduğu imajının yayılmasına adeta destek verir. Ama dinciler bundan hiçbir rahatsızlık duymadıkları gibi bunlara karşı gelenleri de her zaman olduğu gibi “DİN DÜŞMANI, KAFİR, ALLAHSIZ” olarak nitelerler.
20-Dincilerin, alkolün her türlüsüne karşı alerjileri vardır. Hatta çoğu kolonya bile sürmez. Bu görüşleri toplumun diğer kesimleri tarafından saygıyla karşılanmasına rağmen, onlar egemen oldukları her yerde alkollü içecekleri yasaklarlar. DEMOKRASİ ANLAYIŞLARI SADECE NALINCI KESERİ GİBİ HEP KENDİLERİNE YONTMAK ÜZERİNE KURULMUŞTUR.
Din satışını, din pazarlamasını meslek edinmiş bu kitlenin temsilcileri ile papağanlar akrabadır. Siz istediğiniz kadar gerçekleri insanın gözüne soka soka anlatın beyhudedir. Bunlar, papağan gibi kendilerine bir kısım “hocafendiler” tarafından ezberletilmiş sloganları, lafları, onun bunun, işine geldiği gibi uydurduğu ve “peygamber efendimiz buyuruyor ki” diye hadisleştirerek halka yutturdukları hurafeleri, Arap bedevilerinin özellikle Emeviler döneminde din dışında ne varsa İslam’a mal ettiği adetlerini, teyp bandına kaydedilmiş, ya da önlerine konmuş basılı kâğıtlardan okuyorlarmış gibi tekrar edip dururlar.
21-Dincilerin temizlik anlayışları yalnızca kendileri ve oturdukları evler ile sınırlıdır. İnsan hakları, doğanın korunması, çevre bilinci konusunda oldukça hassas mesajlar veren İslam’ın yukarda bahsedilen sevgi, barış gibi evrensel öğretileri nasıl bir kenara bırakıldıysa, toplumsal yaşamın, insan olmanın vazgeçilmez, ihmal edilemez görevleri, çevremizi temiz tutma ve gelecek nesillere, çocuklarımıza sağlıklı bir çevre bırakılması konuları da, aynı akıbete uğramıştır.
Sadece tek bir yaşam alanımız olmasına rağmen, maalesef Dünya’mız bunların elinde gün be gün yaşanmaz bir hale getirilmektedir. Piknik alanlarında, deniz kıyılarında, gittikleri her yerde ortalığı mezbeleliğe çevirirler. Hiç utanıp sıkılmadan ortalığa pisler, öylece bırakırlar. Bu kitlenin, kendileri gibi olmayan “normal insanların” yaşadıkları bölgelere duydukları hınç, kin ve nefret yüzünden Dünya’mız gün geçtikçe kirlenmekte, yanan ormanlarda, kirlenen akarsularımızda, topraklarımızda pkk terörü, cahil aymazlığı kadar dinci kininin de etkisi hatırı sayılır oranlara çıkmaktadır.
22-Dincilerin hayat pınarları, mevcudiyetlerini koruma kaynakları “CEHALETTİR”. İnsanların okumasına, yazmasına, araştırmasına, olayları yorumlayabilmesine, analiz edebilmesine şiddetle karşıdırlar. Onlar, insanları “tebaaları” olarak görürler. Onların yerine de düşünüp karar verirler. Kendileri her haltı karıştırırlar, ancak cahil cühela halk üzerinde etki kurmak, güç sahibi olmak ve gerektiğinde onları kışkırtabilmek için zaman zaman kendilerine, falanca hoca, filanca hacı, üfürükçü, muskacı, şifacı bilmem ne efendi gibi bir kutsiyet atfederler. Yukarıda da bahsedildiği gibi Kur’an’ın içeriği ile ilgilenmedikleri gibi, Allah’ın insanlığın hayrı için yolladığı bu bilgi kaynağını neredeyse her harfini kutsal, ulaşılmaz ve anlaşılmaz bir hale büründürerek putlaştırırlar. Dincilere göre Kur’an yüksek bir yere, duvara asılıp tapınılacak bir puttur. Nereden uydurulduğu belli olmayan hurafeler yaratarak “Filanca duayı 50 kere okuyan, hastalığına şifa bulur; şu kadar namaz edâ eyleyen bilmem kaç misli sevap kazanır.” gibi referans noktası Kur’an ve Hz. Peygamber’in gerçek hadisleri olmayan hurafelerle zavallı insanları kandırıp, onların yüce Allah’ın şefaatinden mahrum bırakırlar. Kur’an’a ve yüce Allah’a fatura edilen bunca safsata, aslında kendilerinin dinden nemalanması, toplumda saygın bir mevki kazanması için bizatihî kendileri tarafından yaratılmış sahte bir dünyanın eseridir.
İnsanların zır cahilliğinden yararlanarak doğal olayları bile çarpıtır, kendi istedikleri gibi yorumlarlar. Bu amaçla, sadece safsata ve hurafelerden müteşekkil kasetler doldurur ve “EĞİTİM” amacıyla zavallı saf vatandaşa para karşılığı satarlar. Bu faaliyetlerini rahatça yapabilmek için her zaman büyük şehirlerde gözden uzak varoşları ve Anadolu şehirlerinin yoksulluk ve cehalet içindeki bölgelerini tercih ederler.
Buralara erzak yardımı, odun, kömür gibi malzeme göndererek palyatif yardımlarla varoşları öldürmez, ancak süründürürler. ASLA OKUL, KÜTÜPHANE, KÜLTÜR VE SANAT MERKEZLERİ YAPIMI GİBİ İNSANLARIN GELİŞİMİNE YÖNELİK FAALİYETLERDE BULUNMAZLAR. Yapsalar bile kendi amaçlarına hizmet eden, adı kültür merkezi olan gerici yuvaları ile arka bahçeleri olarak gördükleri imam hatip liseleri inşaatına destek olurlar.
Bunun yerine bol bol cami, Kur’an kursu, külliye, mescit gibi Cumhuriyete ve Atatürk rejimine düşman kitleleri eğitecekleri fitne yuvaları, ya da kendi holdinglerine kendileri gibi dinci militan yetiştirecek özel okullar yaparlar. Böylece bilinçli şekilde cahil bırakılan varoşların daha da cahil kalmasını sağlayarak, cehaletle beslendikleri için buraları destekler ve yok olmasını önlerler.
KESİN YARGI 4 :
DİNCİLER TÜRK İNSANININ BİLİNÇLENMESİNE, DÜŞÜNMESİNE, CEHALETTEN KURTULMASINA, KENDİ VARLIKLARININ İDAMESİ İÇİN, ŞİDDETLE KARŞIDIR
Bunların egemen oldukları varoş ve semtlerde 1600-1700’lü yıllardaki Osmanlılar gibi giyinen göbeğine kadar kara sakallı, poturlu, cübbeli, sarıklı, kavuklu erkekler, ya da kara çarşaflı, cilbablı, feraceli, peçeli kadınlar, Cumhuriyet rejimine aleni küfrederek ellerini kollarını sallayarak dolaşmaktadır. Bazılarının evinde televizyon bile yoktur. Bu kitle temsilcilerinin kafası poşetli hilkat garibesi kılıklı sözde Hipokrat yemini etmiş tıp doktorları, kendilerine şifa bulmak için gelmiş ufacık erkek çocuklarına bile el sürmeyecek, muayene etmeyecek kadar yobaz birer mürtecidir.
Cumhuriyet Türkiye’sinde bunlara karşı kanunlar olmasına rağmen, maalesef 1950’den beri iktidara gelen hükümetler bu yobazlarla her zaman iç içe olduklarından, nedense bu kanunlar hiçbir zaman uygulanabilir olmamıştır.
23-Sevgisizlikleri o denli fazladır ki, “Yaradılanı sev Yaradan’dan ötürü” felsefesindeki yüce dinimizin vahyedicisi ulu Yaradan’ın var ettiği her türlü canlıya aşağılayarak, tiksinerek bakarlar. Bunların gözünde köpek giren ev mekruhtur. Kedi, kuş pistir. O nedenle evlerinde hayvan besleyen, ya da sokak hayvanlarına yardımcı olan insanlar dinciler tarafından garip karşılanır. Kendileri rutin dinsel ritüellerini yerine getirerek Allah’a karşı görevlerini yerine getirdiğine inanırlar ama susuzluktan, açlıktan ölmek üzere olan zavallı sokak hayvanlarına bir yudum su vermedikleri gibi tekmeleyip, sopalarla döverek öldürmekten çok büyük haz alırlar. Bu sevgisiz ve canlı düşmanı dinci kesimin elindeki Belediyelerde zavallı sokak hayvanları zehirlenerek ya da silahlarla kıvrana kıvrana acılar içinde katledilirler.
24-Pozitif bilimden, sanattan, modernizmden, çağdaşlıktan çok korkarlar. Heykellerin içine tükürür, resimleri yasaklarlar. Müzik dinlemek, müzikle iştigal etmek dinciler için KENDİ UYDURDUKLARI “İSLAM”a aykırıdır. Opera, bale gibi sanat faaliyetleri bunların gözünde son derece zararlı faaliyetlerdir ve cinselliği çağrıştırır. Bunlar için sanat, ilahiler söylemekten ya da Arapça Kur’an ayetlerini hat sanatı adı altında duvarları süsleyen bir süs aracı olarak görmekten öteye geçmez.
25-Şeyhlerle, şıhlarla, Süleymancılık, Nurculuk, Nakş-i Bendilik, Fethullahçılık, Acz-i Mendilik, Rufailik…v.b gibi İslam’ın gerçek kaynağı Kur’an’dan asla onay alamayacak olan bir sürü ilkellik ve yobazlık kaynağı tarikatla, cemaatle sıkı fıkıdırlar. İslam’la hiç ilgisi olmayan bu ruhban sınıfının, şeriat özlemcileriyle çok büyük malî ortaklıkları vardır. Dinciler, kendileri rahatça çalıp çırpmak, trilyonlarına trilyon katmak için, 24 saat ritüellerle vakit geçiren, fakirliğinin, cehaletinin Allah’tan geldiğine inanan, kaderci ve kanaatkâr koyun sürüleri özlemlemektedir. VE MAALESEF TOPLUMUMUZ DA 3-5 KG. ERZAĞA, KÖMÜRE OYUNU SATARAK SALT KÜÇÜK ÇIKARLARI İÇİN TÜRKİYEMİZİN GÜN GEÇTİKÇE KARANLIĞA SÜRÜKLENMESİNE GEÇİT VERMEKTEDİR.
26– Yolsuzluk, kul hakkı yeme, kamu aleyhine çalışma dinimizce külliyen yasaklanmışsa da dinci cenahta hemen her Belediye, Bakanlık yolsuzluk batağına gırtlağına kadar batmıştır. Hz. Ömer mesai saatleri bittiğinde eğer kendi özel işleri için çalışacaksa devletin mumunu söndürüp, kendi mumunu kullanacak kadar adil, dürüst, kamu yararını düşünen gerçek bir Allah yolcusu olmasına rağmen, dinciler için “Devlet malı deniz yemeyen domuz” mantığı geçerlidir.
SONUÇ: DİNCİLER DE SABETAYCILAR GİBİ TAKIYYE İÇİNDEDİR. ANCAK DİNCİLERİNKİ BENCE DAHA VAHİMDİR; ZİRA DİN SİMSARLARI YÜCE İSLAMI SADECE KENDİ ÇIKARLARI İÇİN KULLANMAKTA, YOZLAŞTIRMAKTA VE SIRF KENDİ VARLIKLARININ İDAMESİ İÇİN DİNDE OLMAYAN KURALLARI, KAVRAMLARI KENDİLERİNİ ALLAH’IN YERİNE KOYARAK DİNE SOKMAKTADIRLAR. BUNUN BENCE AFFEDİLEBİLİR, HOŞGÖRÜLEBİLİR BİR YANI YOKTUR.
SON
Uğur GÖRGÜLÜ
19 Haziran 2007 Antalya
Elinize sağlık..
dinimizde iki yüzlülük münafıklıktır. münafıklar ise cehennemin en alt tabakasına konulacaklar yani yahudilerden de alta. yalnız sizin yazınızdan dini bilginizin çok çok zayıf olduğu anlaşılıyor. karşı çıktığınız bir çok şey ayetlere ve hadislere aykırı araştırma yapmanızı tavsiye ederim. sanmıyorum ki herşeyin yaratıcısından daha akıllısınız. subhanALLAH o halde onun emir ve yasaklarına aykırı gitmeyin.
Bu okuduklarımdan sonra anlattığınız insan tipinden değil sizden korktum.
Doğrudur; zira gerçekleri ve doğruları açık seçik duymak dincileri her zaman korkutmuştur.
Fikirlerinizi paylaşarak anlaşılmayı mı hedefliyorsunuz yoksa onaylanmayı, tasdik edilmeyi mi?
Kusura bakmayın ama sadece tek bir satırla bir insanı bu kadar kolay, bu kadar keyfi nasıl yaftalayabiliyorsunuz?
Ben sizin yazdıklarınızı ciddiye alıp, vakit ayırıp okudum ve geribildirimde bulunma hakkımı kullandım. Bunu yaparken de nezaketten uzaklaşmadım. Üstelik hiç bir dini ifade kullanmadım, inançla ilgili hiç bir söz söylemedim. Sadece kullanmış olduğunuz üslubun nefret suçu barındırdığını düşündüm ve nefret beni hep korkutmuştur. Ve siz bana üslubunuzdan rahatsızlık duyduğum için dinci diyorsunuz.
Beni tanımayan yabancı bir insansınız ve beni tanımlama hakkını kendinizde peşin peşin bulmuşsunuz. Hayatımda duymadığım ve eminim ki hiç bir zamanda duymayacağım bu çirkin yakıştırmayı size nezaketsizliğinizle birlikte iade ediyorum.
Hani yukarıdaki yazınızda belirtmişsiniz “BUNLARDAN ASLA DOST OLMAZ !!! ÇÜNKÜ BUNLAR KENDİ GİBİ OLMAYANLARIN VARLIĞINA BİLE TAHAMMÜL EDEMEZLER.” diye.
Peki siz tahammül edebiliyor musunuz gerçekten size en ufak bir eleştiride bulunana ya da kafa sallamamayı tercih edene.
Çirkin ve haksız yakıştırmanızı size tekrar iade ediyorum. İnsanları tanımadan da bu kadar önyargılı olmamanızı tavsiye ederim. Bunları yazarken de nefretle değil haksızlığa uğramışlığın yarattığı üzüntüyle dolu olduğumu belirteyim.
Bunca paragraf yazıyı okuyup korkmanız gereken dinci katillerden korkmayıp benden korkmanız çok ilginç geldi bana da onun için öyle yazdım. Kafa kesen, ciğer yiyenlere tek laf etmeyen biri, onlarla aynı paralelde kafa yapısına sahip demektir. Elinde koca bir satırla kestiği kafaların önünde poz veren bir sapığa karşı nasıl hoşgörü ile yaklaşılabilir anlaşılır gibi değil. Siz, bu aşağılık pislik sürüsü kapınıza dayandığında barış, hoşgörü, sevgi, dostluk mesajları vererek kellenizi kurtarmaya çalışırsınız artık.
Benim, dini kullanan ve yukarıda tanımladım tarife uyan tiplere ve bunlara tatlısu solculuğunun getirdiği barış, dostluk, sevgi duygularıyla hoşgörü gösteren aymazlara da asla tahammülüm yoktur. Ülkemizi Taliban zihniyetine, cehalette sınır tanımayan karayobaz çeteler kadar keçi sakallı atkuyruklu entel takımı ve solcu geçinen sırça köşk müdavimleri teslim etti, siz ne diyorsunuz Zeliha hanım? Bunların kafa keserken duydukları nefretin yanında benimki hiç kalır.