Ben oradaydım,
O sokakta
Lambanın ölü ışığı altında
Duvarda kan vardı,
Gördüm…
İstanbul’un gökleri çivit kesmiş,
Akşamın ıslak soluğu çiseliyor kaldırımlarda,
Sersefil bir meczup mu o uzaktan gördüğüm,
Yoksa çoban Marsias mı Tanrıları ağlatan?
Nehir olmuş gözyaşlarıyla…
Bin ölümün ağırlığı vardı Azrail’in ellerinde
Bin can almış kadar yorgundu.
Ağır ağır uzaklaştı
Adımları kanlıydı,
Kollarında gül bahçeleri yanıyordu…
Bin yaşam fışkırıyordu duvardaki kandan şimdi,
Ne polis kurşunu durdurabilirdi onu artık, ne gaz fişeği…
Ve güneş akıyordu Medusa’nın yılan saçları arasından
Akşamın güvezi cellâdın kanatlarını boyuyordu al mı al…
Ve titreyerek Sûr’a uzandı İsrafil
İsyankârdı besbelli…
Ve gökler günahlarını boşalttı
Münker ve Nekir boynunu bükmüştü; ağlamaklı…
Bomboş kaldı o sokak,
Mahçuptu ekmekçi, kirlenmiş hissetti…
Ve çocuk şahaba bindi, tutsaklık fısıltıları sonlandı
Sarmaşıklar göğerdi aniden, prangalar açıldı
Kesif bir karayel sarsaladı kökleri – ne telâş!
İşte! Yeşil zebercetten kapı aralandı – ne sıradan!
Ve mutluydu artık çocuk, elinde atlas kırbacı
Tüm ölü çocuklar gülümsüyordu…
Yükseldi, pırıltıları yanına alarak
Puslu ırmakların üzerinden geçti kibirsiz…
Ve yarıldı yedi kat gök,
Yıldızlar sırayla eğiliyordu çocuğun önünde…
“Haydi” dedi çocuk! Şahap hızlandı…
Şimdi ta arşı aydınlatıyordu gümüş yol,
Ve ardına kadar açıktı 8 Cennet kapısı…
Uğur GÖRGÜLÜ
18 Nisan 2014 – Ceyhan
Güncel konular üzerine yazılarınız neden yok ? Mesela #soma ile ilgili bir mühendis olarak görüşlerinizi merak ediyorum ..
Güncel olaylarla ilgili görüşlerimi zaten Twitter’dan paylaşıyorum.