İstanbul Sözleşmesi, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen Avrupa Konseyi tarafından hazırlanmış uluslararası insan hakları sözleşmesidir. Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacı devletlerinden olup 24 Kasım 2011’de, parlamentosundan geçiren ilk ülke olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanı iki satırlık bir yazı ile, tarikat ve cemaatlere diyet ödeme amacıyla, öncüsü olduğu Sözleşmeyi “Pardon hata yapmışız, hazırladığımız bu metin eşcinselliğe prim veriyormuş” bahanesiyle iptal etti.

TBMM Başkanı Mustafa ŞENTOP

 

Bir kamu hukukçusu olan TBMM Başkanı Mustafa Şentop; “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istediği takdirde Türkiye Cumhuriyetini, Montrö dahil çeşitli uluslararası anlaşmalardan bir KHK ile çıkarmasının teknik olarak mümkün olacağı” yönünde açıklamalarda bulundu.
RTE, bir KHK ile Taksim Gezi Parkını, oğlunun sınıf arkadaşının kurduğu adı sanı duyulmamış bir tabelâ vakfına devretti.
Yine RTE, Belediye Başkanlarının kendi şirketlerine Gn.Md. atama yetkilerini elinden aldı.
Sayın Hükümet Anayasa Mahkemesinin ve AIHM’in kararlarını artık ne umursuyor ne de uyguluyor.
Ülkede hukuk, anayasa, kanun ve yönetmelikler, cumhuriyet döneminde oluşturulmuş, geliştirilmiş ve yerleştirilmiş gelenekler, teamüller, töre ve adetler son 20 yılda tedricen artarak yok ediliyor.
Osman Kavala’dan, Selahattin Demirtaş’a, “Darbe yaptılar” gerekçesiyle 15 yaşındaki Harbiyeli öğrencilerden, “CB’ye hakaret etti” bahanesiyle yüzlerce lise ve üniversite öğrencisine, 10 yıl önceki tweetleri nedeniyle CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’ndan gazeteci, yazar, çizer, KHK’lı akademisyene kadar binlerce aydın ve entelektüel hapislerde pervasızca çürütülüyor, âdeta esir tutuluyor ve kimse birşey yapamıyor…
RTE, son 20 ayda canının istediği gibi, 4 TCMB ve 2 TÜİK başkanı, bakanlar, genel müdürler değiştirdi.
Son kongresinde AKAPE Gn. Başkanı olarak, yine en büyük ve en görkemli adalet saraylarını yapmakla övünmekte. Yani RTE, bildiği yolda yürüyor.

İBB Başkanı Ekrem İMAMOĞLU ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN

 

Muhalif kanadın ümidi Ekrem İmamoğlu ise BİR EZİK gibi, gazetecilere “Sayın CB’den görüşme talebi için bir randevu istiyorum, ama vermiyorlar” diye ağlanarak şikâyette bulunuyor ve komik duruma düşüyor.

 

Ana Muhalefet’te de değişen birşey yok, “Aman iktidarın yaptığı haksızlıklara, hukuksuzluklara sesimizi çıkarmayalım. Bizi sokağa dökmeye çalışıyor, bu oyuna gelmeyelim. Bizim belediyelerimiz bahane üretmeyecek, hizmetlerine her ahval ve şeraitte devam edecekler” klişesinde sıkışmışlar ve salıdan salıya mangalda kül bırakmayan konuşmalar yaparak üzerlerine düşen görevleri yerine getirdiklerini sanıyorlar.
Sayın Kılıçdaroğlu’na sormak isterim: hukukun kalmadığı, anayasasında “Devletin dini İslâmdır” yazan ve laikliğin kaldırıldığı, Ayasofya İmamının şeyhülislam olarak atandığı bir ülkede siz hâlâ birkaç belediyenin sizde olmasıyla mı övüneceksiniz, bununla mı yetineceksiniz? Elinizdeki belediyelerde 2-3 kültür merkezi yapmakla, süt dağıtmakla, fatura ödemekle bu tek adam rejimini yıkmayı mı ümit ediyorsunuz?
SAHİ SORMAK İSTİYORUM SAYIN MUHALEFET LİDERLERİ, SİZ NE OLURSA BİR ARAYA GELİRSİNİZ?

Gazeteci Yazar Levent GÜLTEKİN

 

BAKIN LEVENT GÜLTEKİN’E LÜTFEN KULAK VERİN: HİÇBİR DİKTA REJİMİ SEÇİMLE GİTMEMİŞTİR. “BİZİM HALKIMIZ 2023’DE GEREĞİNİ YAPACAKTIR” GÜDÜKLÜĞÜNÜN, KOLAYCILIĞININ ALTINA SIĞINIP, SABAH 8.30 AKŞAM 17.30 DEVLET MEMURU RAHATLIĞIYLA SALIDAN SALIYA İŞKEMBEDEN SALLAMAKLA NE RTE GİDER, NE DE AKAPE…

 

“Ülke iyi yönetilmiyor, ülke savruluyor” saçmalığından kendinizi kurtarıp, birşeyler yapmak zamanıdır.
İYİ ANLAMANIZ GEREK: RTE ÜLKEYİ TAM DA BÖYLE YÖNETMEK İSTİYORDU ve 20 yılda istediği kıvama yavaş yavaş getirdi. Artık son darbeyi vuracak ama sizler hâlâ sanki ülkede normal bir siyasal işleyiş varmış gibi, demokrasi ve hukukun egemen olduğu bir rejim hüküm sürüyormuş gibi davranıyorsunuz.
En az 6 muhalefet partisinin bir araya gelip, üzerinde anlaştıkları 5 ya da 6 maddelik demokrasi manifestosunu açıklaması ve kurulacak bir DEMOKRASİ PLATFORMU’nun bu sıkıntılı süreç boyunca birlikte hareket etmesi şarttır, zorunluluktur.
SAYIN KILIÇDAROĞLU’na DÜŞEN GÖREV, BU BİRLİKTELİĞİ SAĞLAMAK İÇİN NE GEREKİYORSA YAPMAK OLMALIDIR. KENDİSİNE “ATATÜRKÇÜYÜM” DİYEN BİRİ O’NUN KURTULUŞ SAVAŞI SIRASINDA 1.MECLİS’TE KİMLERLE NASIL İTTİFAKLAR KURDUĞUNU, HANGİ DEVLETLERLE NE GİBİ ANLAŞMALAR YAPTIĞINI İYİ OKUMALIDIR.
“Ben HDP ile yan yana gelmem, Kürtler şuna oy vermez, milliyetçiler falancaya sıcak bakmaz” gibi lakırdılar normal bir siyasi ortamın konuları. Şu an olağanüstü koşullar altındayız ve bu şartlara uygun olarak liderler de olağanüstü kararlar alabilmelidir. Örneğin en az altı lider halka inip, kapı kapı dolaşarak şunu sormalıdır: “Demokrasi mi, tek adam rejimi mi, bu seçimi yapmalısınız. Bizim öncelikli hedefimiz bu dikta rejimini yok etmektir, ondan sonra herkes yine kendi partisine dönerek, siyaset üretmeye devam edecektir”. Bu erdemi, bu fedakârlığı, bu üstün karakteri gösterebilecek olanlar bir blok hâlinde hareket edebilirler ve tabanlarını da ikna edebilirler.
Türkiye son rauntta; olup olmayacağı muamma bu seçim, belki de son şansımız!
Uğur GÖRGÜLÜ
27 Mart 2021 – Jvari (Gürcistan)