Cumhuriyet Halk Partisi listesinde şimdiye kadar listeye alınanlar ve alınmayanlar konuşuldu. Fakat listeye alınanların koyulduğu sıralama da partinin tercihlerine dair çok şey anlatıyor.
Süleyman Çelebi’yi herkes DİSK Genel Başkanı olduğu günlerden hatırlar. Senelerce sendikal mücadelenin her kademesinde bulundu.
Daha az hatırlanacak olan, Çelebi’nin bir tekstil işçisi olması. Ordu Perşembeli Çelebi, 18 yaşında Tekstil-İş’in şube sekreteriydi.
Çelebi, CHP’den milletvekili aday adayı oldu. Parti, Çelebi’yi listeye aldı.
Süleyman Çelebi, İstanbul 3. Bölge’de, üçüncü sıradan aday.
Peki, listede Çelebi’nin bir sıra üstünde kim var? Umut Oran. Bir tekstil patronu olan Umut Oran, Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği başkanlığı, yani tekstil patronları temsilciliği dahi yaptı. Fabrikalarında işçilere “Türkiye için çalışıyorum” yazılı tişörtler giydirirdi, sanki işçiler kendi kârı için çalışmıyorlarmış gibi.
Listede birinci sırada bir başka işadamının, Erdoğan Toprak’ın bulunduğunu da not edelim.
Bir tekstil işçisinin üzerinde, bir tekstil patronunun olması, CHP’nin yönelimine dair çok şey anlatıyor. “İşçinin emeğine sahip çıkar” diye İstanbul 3. Bölge’de CHP’ye oy verecek olanlar, işçilerin emeğini sömürerek zenginleşen, bir de onları “Türkiye için çalışıyorsunuz” diye kandıran bir tekstil patronunu meclise sokacaklar önce.
Patron girmeden, işçi giremeyecek. Üstelik Umut Oran, Kılıçdaroğlu’nun tuttuğu bir isim ve CHP’nin ekonomi politikalarında büyük söz sahibi.
Bir başka örnek, İstanbul 1. Bölge’den. Fatma Nur Serter, siyasi duruşunun niteliği bir tarafa, CHP’de iyi tanınan ve partiye uzun zamandır emek vermiş bir eski akademisyen. Serter’i kamuoyu en fazla laiklik tartışmalarındaki tavrından hatırlar.
Serter İstanbul 1. Bölge’de altıncı sıradan milletvekili adayı. Bir üstünde, beşinci sırada ise bir imam var. İhsan Özkes. Gürsel Tekin’in partiyi din söylemini kullanmaya teşvik eden stratejisinin çıktılarından, son dönem Kılıçdaroğlu’nun birçok yere yanında götürdüğü bir isim.
CHP’nin meclise sokacağı imama Nur Serter’in bir sıra üstünde yer vermesi de, elbette partinin yönelimi açısından bir tesadüf değil.
CHP “emeği savunan isimlerle” solculardan oy alacak, ama önce patronları meclise sokmak kaydıyla.
CHP “laiklik hassasiyeti olan” kişilerden oy alacak, ama önce bir imamı meclise sokmak kaydıyla.
Kemal OKUYAN – 13 Nisan 2011
soL
EMPERYALİZM ve HUKUK A.Berham ŞAHBUDAK…
Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı sonunda kurulmuştur. Kurtuluş Savaşı ise emperyalizme karşı savaşılarak kazanılmıştır. Anayasa’nın önsözünde, bu olgudan söz edilirken, “milli mücadele ruhu”nun devletimize kaynak olduğu da açıkça belirtilmektedir. “Milliyetçilik”, emperyalizme karşı verilmiş Kurtuluş Savaşı’nın bilincine sahip olanların ulusal duygularıdır bu bakımdan.
Oysa kavram tam tersine çevrilmiştir. Emperyalizmden, yabancı sermayeden, hilafetten yana olanlarla, politika sahnesinde herrenge girmeyi hüner sayanların aritmetik toplamına “milliyetçi” denilmektedir. Milliyetçi olan ile olmayanı ayıracak en keskin ölçü, emperyalizme ve sömürüye karşı takınılan tavır ile belirlenebilir.
Hatırlarsınız, bir zamanlar radyolarda “Köy Saati” adıyla bir program yayınlanırdı. Bu programda ülke sorunları, köylü yurttaşlarımıza anlaşılır biçimde anlatılırdı. Bu profram bazı çevrelerde tepkiyle karşılandı ve program yapımcısı Abdullah Yılmaz, mahkemeye verildi. Yılmaz’ın suçu, boraks madenlerinin devletleştirilmesini istemesiydi. Yargılama sonunda Abdullah Yılmaz mahkum oldu. Gerekçesini öğrenmek ister misiniz?:
Emperyalizmi kötü göstermek…
Yani, bu karara imza atan saygıdeğer yargıç, boraks madeninin devletin elinde olmasını savunan bir görüşü, “emper-yalizmi kötü göstermek” diyerek gerekçesine yazabiliyor. Oysa Anayasa’nın 130′uncu maddesini açarsanız şu satırları okursunuz:
Tabii servetler ve kaynaklar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı devlete aittir…Bazı yargıçlar, Cumhuriyetin temelini oluşturan “milli mücadele ruhu” ile antiemperyalist bilinç ve eylemi, komünizm propagandası olarak anlamakta ve yorumlamaktadırlar. Örnek çok…
Türkiye’de solcu düşünce ve eylemin gündeminde emperyalizme karşı savaş yer almaktadır. Temelinde, “milli mücadele ruhu” yatan bir devletin, emperyalizme karşı savaşı bir devlet felsefesi yapması gerekirken, tersine, emperyalizme karşı olmak, suçların en büyüğü sayılmaktadır.
Mustafa Kemal, Temmuz 1922′de Türk Kurtuluş Savaşı’nın niteliğini belirlerken, şu tanımları ve eğilimleri ortaya koymaktadır:
” Türkiye’nin bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk biterdi. Türkiye azim ve mühim bir gayret sarfediyor. Çünkü müdafaa ettiği, bütün mazlum milletlerin, bütün şarkın davasıdır ve şark milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir. Türkiye şimdiye kadar, mevcut tarih kitaplarının değil, tarihin hakiki icabatını takip etmiştir. Filhakika mevcut tarihlerin kaydettiği hadisat, milletlerin efkar ve ameli harekatı değildir…”
Mustafa Kemal, Türk Kurtuluş Savaşı’nın bütün ezilen uluslar adına da yürütüldüğünü anlatırken, tarih kitaplarının yalan yazdıklarını ve özellikle ezilen ulusların gerçek görüş ve eylemlerini yansıtmadığını da, açık dille anlatmaktadır. Kurtuluş Savaşı bilinci budur…
Bu sözleri söyledikten tam on bir yıl sonra, aynı bilinç Mustafa Kemal tarafından şöyle vurgulanmaktadır: ” Müstemlekecilik ( sömürgecilik ) ve emperyalizm yer yüzünden yok olacak ve yerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır…” Bu sözleri, Atatürk söylememiş olsa da, bizlerden biri yazsa, kimbilir neler olurdu?.. Savcılar yakamıza yapışır, sağcı gazetelerde binbir türlü yorum çıkar:
Sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümüne… Diye başlayan ünlü madde gereğince bileklerimize hemen kelepçe takılırdı. Emperyalizmin yeryüzünden yok olacağını; yerine din, ırk ve renk ayrımı gözetmeyen yeni bir düzen kurulacağını söyleyen Mustafa Kemal Atatürk, aynı konuşmasında şunları haykırmaktadır:
” Şark’tan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan, bütün Şark milletlerinin uyanışını da öyle görüyorum. İstiklal ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu, şüphesiz ki terakkiye ve refaha müteveccih vuku bulacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve manilere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen istikbale ulaşacaklardır… Size bu sözleri söyleyen, Cum-hurreisi değil, sadece Türk milletinin bir ferdi olarak
Mustafa Kemal’dir…” İşte Kurtuluş Savaşı’nın gerçek sesi de budur…Bunlara rağmen, bazı yargıçlar, Kurtuluş Savaşı’nı bir yana bırakıp emperyalizme karşı söz, yazı ve eylemi, Türk Ceza Yasası’nın 141 ve 142′nci maddelerine sokmakla, acaba tarihin akışını beş on yıllık cezalarla tersine çevireceklerini mi sanmak-tadırlar?.
DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ BİRLİĞİ
PLATFORMU Genel Başkanı
A.Berham ŞAHBUDAK
Web: http://www.demokratikkitleorgutleribirligi.com/
E-Posta: yonetim@demokratikkitleorgutleribirligi.com