Geçenlerde Türkiye’nin ilk üçteki üniversitelerinden birinde okuyan genç bir inşaat mühendisi adayından bir mail aldım. Mail uzun, sadece bir kısmını aşağı kopyalıyorum:
“Uğur Bey, anladığım kadarıyla inşaat mühendisi ömrünü dağda bayırda geçiriyor. Belli bir yerde yerleşik olamaması da cabası. Baksanıza siz şehir şehir, ülke ülke geziyorsunuz. Bu, bir yere kadar zevkli olabilir ama hani şöyle kravat takıp, sabah 8.30 akşam 17.30 çalışabileceğim, işten çıkıp eve gidebileceğim bir iş bulamaz mıyım?”
Kendisine bir yanıt verdim tabi. Ancak ona yazdıklarımı buraya aktarmadan önce bahsetmek istediğim bazı konular var…
Mesleğimizi Serbestçe Seçebiliyor Muyuz?
Sitemi izleyenler bilir, Türkiye’de gençlerin üniversite sınavı öncesi nasıl, hangi koşullarda meslek seçimi yaptığını uzun uzun anlatmıştım. Ülkemizde çok az kişi yetenekleri doğrultusunda bir meslek seçimi yapabilmektedir. Bu nedenle basit matematik problemlerini çözmekten aciz mühendislerin, pratisyenliği bir türlü aşamayan doktorların, mesleğinden nefret eden öğretmenlerin, iki lafı bir araya getiremeyen avukatların cirit attığı bir memlekettir burası. Ve ne acıdır ki, bu yüzden lokantacılıktan, tuhafiyeciliğe, market işletmesinden bankacılığa kadar değişik birçok alanda çalışan nice mühendisler, avukatlar, doktorlar vardır.
Tıp, bu konuda TUS ile en azından uzmanlaşmanın önünü açmıştır ve neredeyse bir zorunluluktur. Bu durum, işte öylesine ya da ailesinin baskısıyla tıbbı kazanan ancak hekimlikten pek de hoşlanmayan doktorların pratisyenlikte kalarak başka iş dallarıyla ilgilenmesinin önünü açmaktadır.
Mühendislik eğitimi ise 4 yılla sınırlıdır ve herhangi bir dalda “Yüksek” yapmak ve uzmanlaşmak isteğe bağlıdır. Zaten anlayamadığım şey, “Dört”ün sırrıdır. Kim belirlemişse bu rakamı, nasıl saptamışsa dört rakamını, inşaat mühendisi olmak için de, makine, elektrik, fizik, atom ya da gemi mühendisliği için de sihirli sayı kadar okumak yani DÖRT yıl yetmektedir…
Her neyse; işte bu nedenle Türkiye’de YETKİN MÜHENDİSLİK kavramının bu adla ya da başka bir isimle, mühendisler için de zorunlu olmasının en hararetli savunucularından biriyim ve konuyu bu sitede uzun uzadıya ele aldım. Bence Türkiye’de mühendisliğin uluslararası bir düzeyde saygınlaşması ve kabul görmesi bahsettiğim sistemin uygulamaya konulmasıyla mümkündür. Bu ayrı bir tartışma konusu…
Mühendislik Devlet Memurluğunda Körelir
Konu konuyu açıyor; gelelim genç arkadaşımın sorusuna verdiğim yanıta. Ona şöyle dedim:
“İstersen devlet memuru olabilirsin. Belediyelerde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığında ya da Karayolları, İller Bankası, DSİ gibi kamu kuruluşlarında çalışabilirsin. Ancak KPSS’de başarılı olman gerekiyor. Eğer kazanabilirsen ve istediğin şehre atanabilirsen işte o özlemlediğin iş hayatını yakalayabilirsin. Bir masan, sabah 8.30, akşam 17.30 arası mesai saatlerin, hafta sonun, bayram tatillerin olur. Ancak eğer rüşvetçi biri değilsen 2 000.-TL maaşa talim edeceğini de bilmelisin. Sözleşmeli olursan bu belki biraz fark eder. Eğer 657 sayılı kanuna tâbi memur olarak işe girmişsen teknik personel 8/1 dereceden başlar. Maaşın 1. Dereceye çıktığında en fazla 1000, belki 1200.-TL fark eder o kadar. Bu da en az 20 yıl demek. Yani 20 yılda 1000.-TL zam alırsın. Başkan danışmanlıkları, her hangi bir kamu iktisadi teşebbüsünde yönetim kurulu üyeliği torpilli değilsen çok zor yükselebileceğin makamlardır. Bir de tabi ki siyasetin etkisi var. Özellikle belediyelerde belediye başkanı değişirse sen de eski başkanın döneminde işe girdiysen yandın demektir. Kendini en olmayacak bir müdürlükte, ilgisiz bir işle uğraşırken bulman işten bile değildir. Eğer kamu kuruluşlarından birindeysen ve siyasi kimliğin hükümetle uyuşmuyorsa oradan oraya sürülmeye, hakkında durup dururken soruşturmalar açılmasına da hazırlıklı olmalısın. Bir de şu var tabi, çoğu devlet dairesinde mühendisliğin sadece adı vardır. Çok geçmeden, örneğin üç dört yıl içinde basit bir çarpma işlemini bile kafadan yapamayacak duruma gelirsin yani mühendislik fakültesinde öğrendiğin ne varsa unutup gitmen, körelmen kaçınılmazdır. Ha ben siyasi iktidarın dümen suyuna girerim, ne derlerse yaparım, gemimi bir şekilde yürütürüm, mühendislik de benim umurumda değil, sallarım başımı alırım maaşımı modundaysan senin için en ideal işyeri devlet memurluğudur derim.”
Biliyor musunuz, şu gençlerin kolaycı yaklaşımlarına, kısa yoldan köşeyi dönme isteklerine, tembelliklerine, hiçbir hedeflerinin ya da hırslarının olmayışına, hayattan beklentilerini bu denli düşük tutmalarına bazen çok kızıyorum. Şantiyelerimde genelde genç tecrübesiz mühendis çalıştırmayı severim. Neden biliyor musunuz? Çünkü benim meslek yaşamına ilk atıldığım yıllarda çektiğim sıkıntıları, iş bulmakta yaşadığım olumsuzlukları onların da yaşamaması için. Ve elimden geldiğince de bildiklerimi aktarır, onları yetiştiririm. Ancak şimdi düşünüyorum da onlara iyilik yaptığımı, kıyak geçtiğimi sanırken boşuna zaman kaybediyormuşum. Zira ilginçtir kızlar her buldukları fırsatta bir şeyler sorup, sahada zaman geçirirken, genelde erkek mühendisler boş kaldıklarında en çok ne yapıyor tahmin edin; KPSS için hazırlanıyorlar! Yani neden diye sorduğumda verdikleri yanıt üç aşağı beş yukarı işte şu yukarıdaki genç arkadaşın mühendislik mesleğinden beklentileri ile hemen hemen örtüşüyor. Yaşadığım hayalkırıklığını bir düşünün! Onca emek veriyorsunuz, kafanızdaki şablona göre onu şekillendiriyorsunuz, daha sonraki işimde şu pozisyona adam aramama gerek kalmadı diye hesap kitap yapıyorsunuz, aaaa sonra bir de bakıyorsunuz ki onun derdi kapağı bir devlet dairesine atıp pineklemekmiş! Bu nasıl bir sığlıktır anlamak mümkün değil!
Mühendis Olmanın Kıstası Nedir?
Bu sayfalarda Türkiye’ye özgü koşulları, üniversite sınavı tercih formlarının hangi şartlarda doldurulduğunu ve nedenlerini etraflıca irdelemiş, uzun uzadıya analiz etmiş 35 yıllık bir mühendis olarak, mühendisliğin herhangi bir branşını seçmeyi düşünen gençlerin öncelikle objektif olmalarını ve kendilerine şu testi uygulamaları gerektiğini düşünüyorum:
- Matematik, fizik, kimya gibi derslerde ne kadar başarılıyım? Ezberden mi yapıyorum, yoksa anlayarak mı?
- Kavrama, idrak ve öğrenme yeteneklerim ne boyutta?
- Problemlere yaklaşımım nasıl? Bir sorunla karşılaştığımda paniğe kapılıp onu daha da içinden çıkılmaz bir hale mi getiriyorum, yoksa soğukkanlılıkla inceleyip, başlangıcına kadar inip parça parça çözerek sonuçta tüm sorunu bertaraf mı ediyorum? Yani serinkanlı mıyım ve analitik bir düşünce yapım var mı? (Analiz etme, sentezleme yetisi)
- Az ya da çok liderlik vasfım var mı? Yönetmeyi mi yoksa birilerinin verdiği kararları uygulamayı mı seviyorum?
- İnisiyatif kullanmakta zorlanıyor muyum?
- İnceleme, okuma ve araştırma özelliğim var mı?
- Gerek meslekî ve gerekse genel kültür anlamında kendimi sürekli geliştirmeyi gerekli ve önemli buluyor muyum?
- En az bir yabancı dili iyi derecede biliyor muyum? Ya da eğer bir mühendis olmayı kafaya koymuşsam, dil bilmenin öneminin farkında mıyım?
- Bilgisayar kullanımını önemli ve gerekli buluyor muyum? İleride meslekî programları kurslar ya da Mühendis Odası vasıtasıyla mükemmele yakın bir şekilde öğrenmenin artık bir zorunluluk olduğunun bilincinde miyim?
- Meraklı mıyım?
- Dikkatli miyim?
- İnatçı mıyım yoksa hemen pes mi ediyorum?
- Gözlem yeteneğim var mı? Sonuçları değerlendirebiliyor muyum?
- Aklımı kullanabilme melekem nasıl? Yani örneğin bir sorun, bir konu ya da genel anlamda bir olguyu ileride meydana gelmesi muhtemel tüm sonuçlarıyla, tüm bileşenleriyle, tüm yönleriyle bugünden görebiliyor ve eğer sonradan tehlike yaratacaksa şimdiden önlem alabiliyor muyum?
- Pratik miyim? Karşıma aniden çıkan bir sorunda, olası sonuçları hemen değerlendirip en doğru kararı vermekte zorlanıyor muyum?
- Plânlı mıyım? Bir program dahilinde çalışmanın gerekliliklerini biliyor muyum?
- Düzenli miyim?
- Tahayyül gücüm var mı?
- Sezgilerim güçlü müdür?
- Takipçi miyim yoksa verdiğim bir işi unutup gidiyor muyum?
- İnsan ilişkilerinde ne denli başarılı/başarısızım? Çevre edinmede ne kadar başarılıyım?
- Seyahat etmekten hoşlanıyor muyum?
- Güzel konuşma, hitabet yeteneğim var mı? Düşüncelerimi karşı tarafa en doğru ve kısa şekilde aktarmakta başarılı mıyım?
- Güzel sanatlara, müziğe hele ki edebiyata yatkınlığım var mı?
Rahmetli Sezai Türkeş ve hele ki Feyzi Akkaya bu özelliklerin hemen hepsine sahipti ve ne şanslıyım ki kendileriyle 80’li ve 90’lı yıllarda Libya ve Türkiye’de çalışmak bana nasip oldu.
Hemen moraliniz bozulmasın. Ben en ideal mühendis, daha doğrusu fen adamında olması gereken özellikleri derledim. Bunların tümü sizde olmayabilir. Bende de yok zaten. Ama eğer mühendis olmayı seçecekseniz olmazsa olmaz maddeler vardır.
- Matematik kafa
- Analitik düşünme yeteneği
- Dikkatli, meraklı olma ve aklını kullanabilme yeteneği
- Pratik zekâ sahibi olma
- Tahayyül ve sezgileme gücü
- Az çok liderlik vasfı
Dikkat edilirse yukarıdaki 6 madde doğuştan var olması gereken özelliklerdir ve diğerleri sonradan çalışmakla da kazanılabilir.
Tabi ben, mühendisliği bilerek isteyerek seçen, istekli hırslı gençlerden bahsediyorum. Yoksa o mail gönderen arkadaş gibilerin herhangi farklı bir özelliği olması gerekmiyor.
Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden mezun olmak tabi ki mühendislik nosyonu anlamında bir miktar fark yaratır. Ancak yukarıdaki özelliklere sahip bir genç için bu durum pek de önem arz etmez; zira hırslı, meraklı ve azimli bir mühendis pratik zekâsını, tahayyül gücünü ve aklî melekelerini doğru şekilde kullanarak çalışırsa söz konusu farkı hemen kapatacağı gibi, kısa sürede bulunduğu makamda aranılan bir mühendis olacaktır. Tabi, Türkiye’de iş alanları oldukça sınırlı olduğundan ve her yıl binlerce mühendis kurtlar sofrasına salındığından farklılaşmanız, iş bulma ve o alanda uzmanlaşma anlamında meslektaşlarınızın arasından sıyrılmanızı kolaylaştıracaktır.
Sonuç
Eğer mühendisliği seçecekseniz size önerim kendinizi şu verdiğim kriterler doğrultusunda bir ölçmenizdir. “Hukuk, tıp ya da mühendislik” fakültelerinden birini seçmeniz için çevrenizden baskı olsa bile kalbinizi dinleyin; neyi yapmayı sevdiğinizi, ne yapınca mutlu olduğunuzu bulmaya, öne çıkarmaya çalışın. Ve bence hayatınız boyunca mutsuz ve sıradan bir mühendis olacağınıza, örneğin işinde çok iyi bir tarihçi, bir sosyolog, bir öğretmen ya da bir market sahibi olmayı yeğleyin.
Yok illâ ki mühendis olacağım diyorsanız, öğrenciliğinizden itibaren mesleğinizle ilgili sadece ders notlarıyla yetinmeyip, uluslararası literatürü de takip edin. Mühendisliğin yanında başka hobiler edinin, sanatla, edebiyatla ilgilenin. Araştırın, okuyun, inceleyin. Mutlaka yabancı dil öğrenin. Hocalarınıza çıkıp kafanıza takılanları sormaktan hiç çekinmeyin. Ben iyi bir betonarmeci olmayı her takıldığım konuyu, eğer kendim çözemiyorsam, rahmetli Yusuf Berdan ve kürsü asistanlarına sorarak sağladım. En önemlisi de “pratisyen bir mühendis” olmaktansa bir dalda iyiden iyiye uzmanlaşın ancak genel mühendislik bilginizi de asla yerinde saydırmayın…
Uğur GÖRGÜLÜ
08 Aralık 2015 – Zugdidi (Gürcistan)
Meslektaşım ve Uğur Görgülü arkadaşım…
Mühendis olmanın kriterleri hususunda ki görüşlerine büyük ölçüde katılıyorum. Yazında da belirttiğin gibi;
Mühendislik mesleğini seçmeyi ve kaliteli bir mühendis olmayı düşünen bir insan;
1-İyi bir mühendisilik Lisans eğitimi almalı, lisansüstü eğitimini de mümkünse yapmalı,
2-Matematik ve diğer temel bilimleri bilmeli,
3-İdealist bir mühendis olmalı ,
4-Araştırmacı, sorgulayıcı, analitik düşünce yapısından pratik çözümlere ulaşma becerisine sahip olmalı,
5-Hayal gücü ve sezgisel yetenekleri olmalı,
6-Liderlik ve yöneticilik vasıflarına haiz olmalı,
7- İyi derecede İngilizce ve diğer lisanları bilmeli v.s.
Ancak, işin ekonomik, sosyolojik boyutlarının ve yaşam şartlarının da mühendislik mesleğini seçmede önemli bir rol oynayacağının altını çizmek gerektiği, ayrıca bu mesleği kaliteli bir şekilde sürdürebilmeyi olanaklı kılacak olan imkan ve şartlarının da oluşması gerektiğini düşünüyorum.
Yukarıda ki niteliklere sahip olan veya olmak isteyen bir mühendis, ister özel sektörde çalışsın, isterse devlet memuru olsun önce dürüst olmalı, mesleğini şahsi ve siyasi çıkarlara alet etmemeli, inandığı yolda azimle yürümeli, yapıcı ve ikna edici olmalıdır.
İnşaat mühendisliği mesleği seçimim; Üniversite imtihanlarına girerken yapmış olduğum sıralamanın 17.nci sıralamasından tek seçimim olurken, daha çok Makina Müh. ve Mimarlık okumayı düşünmüştüm. Okula başladıktan sonra yatay geçişle Yıldız Üniversitesi (Eski adı İDMMA)’nin Mimarlık Fakültesine geçebilirdim. Ancak, İnşaat Mühendisliği eğitimimi lisede iken fen derslerim pek iyi olmadığı halde sürdürmeyi tercih ettim. 1975 – 1979 yılları arasında can güvenliğimizin olmadığı anarşik bir ortamda okudum ve 1979 yılında en iyi derece ile mezun olup, kontenjanı 17 kişi olarak belirlenen Yıldız Üniversitesi Yapı Dalı Master imtihanını yine 17.nci sırada kazanarak 1982 yılında Pekiyi ile mezun oldum. Akademik eğitimimi İstanbul Teknik Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitelerinin doktora imtihanlarına girerek sürdürmek istedim. Yeterli bir lisanım olmaması, ekonomik geçim şartlarının akademik çalışmaların önüne geçmesi gibi nedenlerle üniversite kariyerimi burada noktaladım. İlk profesyonel işime 1981 yılında Dalaman Hava Alanı inşaatında saha mühendisi olarak başladım. Daha sonra İstanbul’da Ekmekçioğlu grubuna ait prefabrik asmolen döşemesi imal eden bir firmada proje ve uygulama mühendisi olarak çalışırken, hiç aklımda yokken bir arkadaşımın telkini ile sırf yol sorunu nedeniyle, daha düşük bir maaşla 1983 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesine memur olarak girdim. 28 senelik memuriyetimi 2011 Şubat ayında emekliliğimi isteyerek bitirdim. 2012 yılında İstanbul’un Ümraniye semtinde inşaatına başlanılan CANPARK AVM ve Hilton Garden Inn İnşaatında Hakediş ve Planlama Mühendisi olarak halen çalışmaktayım.
Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım 35 yıllık mühendislik hayatımın 28 yılını Devlet Memuru olarak geçirdim. Maalesef, devlet sektöründe mühendislik bilgileriniz değil, daha çok siyasi görüş ve dayanağınız önemli olmaktadır. Eğer benim gibi sadece 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu uygun hareket ederseniz, siyasi (siyasi görüşüm ayrı) bir kimlikle makam, koltuk ve çıkar peşine düşmezseniz, ilerleme şansınız yoktur. Buna rağmen 23 yıl boyunca, toplamda 30 civarında altyapı projelerinin kontrol mühendisliği görevi tarafıma verildi. 2009 yılı sonuna kadar süren bir süreçten sonra, siyasi kadrolaşmanın had safhaya gelmesi ve komple bir müdürlükten 35 kişinin başka müdürlüklere sürgüne gönderilmesi, yerine devlet memurluğunun hiyerarşi yapısına hiç uymayacak bir şekilde kendilerine uygun siyasi menfaat görüşlü kişilerin getirilmesi, artık daha fazla bu kuruma hizmet veremeyeceğimi bana göstermiştir. Bundan ancak çalıştığım müdürlük büyük zarar görmüş olup, iş ehil olmayan biat eden menfaat sahiplerine verilmiştir.
Sonuç;
Bu gün ben bir mühendisim ve uzun bir memuriyetten sonra özel sektörde çalışıyorum. Mesleğimi çok seviyorum, yeter ki Allah bana güç ve kuvvet versin daha uzun yıllar çalışırım.
Mesleğini seçmek isteyen arkadaşlara kendi hayatımı örnek gösterdim. İster özel, ister devlet sektöründe çalışmayı düşünen
kardeşlerimize son tavsiyem yediğiniz ekmeğin hakkını verin, dürüst olun, çalışın çok çalışın…
Sahada çalışmayan ofis mühendisinin yaklaşık 10 yılda bir kendini yenilemesi gerek. Özellikle bilgisayar programları o kadar hızla yaygınlaşıp çoğalıyor ki bunları kullanamayan mühendis, ne kadar temel bilgilere sahip olsa da mühendisliğin dışında kalıyor. Matematik eğitimi eskiye göre daha kolay; diferansiyel denklemleri çözen program en azından 20 senedir kullanılıyor.Bu sebepten diferansiyel konusu daha basit geçiliyor. Bir mühendis bilim adamı olmayacaksa matematikte öğrendiği şeylerin çok azını meslek hayatında kullanıyor. Dolayısıyla kullanılmayıp unutulacak şeylerin öğretilmesinde çok daha bir tolerans var..Mühendislik eğitiminde ders saatleri şimdi bizim zamanımıza göre % 50 azaldı. Öğrencinin kendi başına öğrenebileceği şeyleri artık zorunlu ders olarak vermiyorlar.. Bence doğru da yapıyorlar… İTÜ’de 1950’lere kadar 6 sene olan mühendislik eğitimi daha sonra 5 seneye, 1970’lerin başında 4 seneye indirildi… Hatta bazı yabancı üniversitelerde mühendislik lisans eğitimi 3 seneye indirilmiş durumda. Öğrenciye boş zaman vererek öğrencinin kendi eğilimleri doğrultusunda seçmeli ders alması bizim döneme göre çok daha yaygın. Sonlu elemanlar yöntemi ile çözüm statikte olduğu kadar geoteknikte de bir çok konuda kullanılıyor. Gerilme, deformasyon, taşıma gücü, kazık taşıma kapasitesi, kaya şev stabilitesi, tünel kaplama kalınlığı, ankraj patterni,ankaraj boyu, zemin çivisi, sedde içinde su hareketi, kazık perdesi gibi konular artık sonlu elamanlar yöntemi kullanılarak bilgisayar programları ile kolaylıkla çözülüyor. Sonlu elemanlar yöntemi 1980’li yılların başında bile mühendislik eğitimine henüz girmemişti. Artık bu programları bilmek temel mühendislik konularını bilmek kadar önemli. Tabii bu arada inşaat mühendisliğinde mühendislerin belki 2/3’ünden fazlasının sahada çalıştığını, saha çalışması için elektronik ortamda hazırlanmış iş programı bilmek çok önem kazanıyor. İnşaat faaliyetinin birçok kişi ile birlikte yapılan bir iş olması sebebiyle, öğrencinin sosyal ilişkilerinin iyi olması, toplu çalışmaya yatkınlığı adeta zorunlu.
Devlette çalışma konusunda analizinize katılamayacağım. Devlet tarafını detaylı anlatırken, özel sektör tarafını o kadar detaylı anlatmamanız garip gerçekten. 2 bin tl maaş? bordroya bakıyorum 4.500 tl küsür ve mühendisim ???. Evet bir ömür boyu benzer ücretlerde çalışacağım, diğer tüm kamu personelleri gibi. Üstelik mesai saatlerimin elverişli olması bana ek iş imkanı da sağladı. Özel sektörde sıkıntı sanki sadece ilk yıllarda var gibi kanı var, oysa emekliliğe kadar giden bir zorlu bir yapı var.
Kamuda çalışmayı anlatayım, özelde 7 sene çalıştıktan sonra hafta sonu tatili nasıl bişey olduğunu kamuda öğrendim. Cuma akşamında şahir dışına yapılan yolculuğun keyfini burda öğrendim. Eşimle kamuda çalışırken tanıştım. Daha önceki iş yerlerimde tahsilime uygun bir eş bulma ihtimalim yoktu. Hayatım düzene girdi ödeme planlarımı yapabildim. Evim , arabam, hatta yazlığa (hemde kayın validenin kalacağı yer) krediyle girdim, (ev ve araba bitti) ilk defa tatil amaçlı yurt dışına gittim. ( 2 bin tl memurcuk maaşla mı yaptım??? bak Allahın işine) Anadolu da görmediğim pek çok yeri hem işim sebebiyle hemde tatil amaçlı gördüm. Yabancı dil eğitimi için kurumun tümünü karşıladığını gördüm. AotoCad, plc vb. eğitimlerinde ücretsiz verilidiğini gördüm. Çocuğunuz için kreş, misafirhane, lojman imkanları var, görev amaçlı yurt içi ve yurt dışı gezileri, gri pasaport kolaylığı, lüks hotellerde eğitime katılma. 30 günlük yıllık izin +10 gün mazeret izni+ 10 gün babalık izni+ iş yerinden arkadaşlarla yapılan air -soft , fotoğrafçılık ve kayak tatilleri yapabilmenin, devlet dairelerinde eğitim düzeyinin yüksek olması sebebiyle arkadaşlık paylaşımının daha üst düzeyde olması bir sürü etken sayılır.
Bunları özel sektörde görmedim, göremedim. İnsanlık dışı çalışma saatleri, adam kayırma, herşeyin para odaklı baskılı bir yaşamı nasılda güzel gösteriyoruz millete, ekonomik kriz yok, uzun emeklilik yaşı yok, işsizlik yok ama sanki özelde jher yer mühendislik yapılabilcek gibi memurlukta körelme diyoruz.
“Hiç bir sosyal hakkın olmadan, sürünmek istiyorsan özel sektör, insanca ünvanına yakışı şekilde çalışmak istiyorsan devleti seçmeliniz” diye de analizi bitirebilirim. Bakış açısı önemli olandır Lütfen insanları yanlış yönlendirmeyin. Gerçekten özel sektörün tavsiye edilecek yanı falan kalmadı.