reenkarnasyon-nedir

İlk gençlik yıllarımdan beri kafamı kurcalardı bu konu; o zamanlar bilgisine güvendiğim insanlar “Bazı şeyler bu kadar çok sorulmaz. Allah bilir, Allah’ın takdiridir deyip geçeceksin” mealinde sözlerle geçiştirirlerdi sorularımı.  Hiç de tatminkâr değildi bu yanıtlar. Üstelik bu gizemli yaklaşım, merakımı daha da arttırıyordu.

Öyle ya, inancımıza göre yüce Allah asla yanlış yapmazdı ve mutlak adalet sahibiydi. Dünya yaşamı zahiriydi ve ölümden sonra tüm insanlar ahirette, Dünya’da yaptıkları ya da yapamadıklarıyla hesaba çekileceklerdi.

Yoksa Yüce Allah’ın İlâhi Adaleti Bir Şehir Efsanesi mi?

İyi de bu bilgiler ışığında düşündüğümüzde benim mantığıma göre, doğar doğmaz ölen, ya da 5-6 yaşlarında trafik kazasında hayatını kaybeden bir bebekle, 85 yaşına kadar yaşayan birine yüce Allah eşit şartlarda davranmamış oluyordu. O zaman ilahi adalet denilen kavram nerede kalıyordu ki? Bu durum,  Allah’ın bazı kullarına iltimas geçtiği anlamına gelmiyor muydu?

İlâhi Adalet Reenkarnasyonla Sağlanıyor

Bunun açıklaması, geleneksel dinî öğretilerle insanlığa yüzyıllardır dayatılan hurafelerden çok daha farklı olmalı diye düşünmeye başlamıştım ki, henüz 20’li yaşlarımın ortasındayken “Reenkarnasyon, yani Yeniden Bedenlenme” kavramıyla karşılaştım…

Yeniden bedenlenme tüm bu soruların en mantıklı yanıtlarını içeriyordu ve derinlemesine araştırdığımda gördüm ki, yüce Allah bu sistemle müthiş bir adalet tesis etmekteydi.

Pakman World

reenkarnasyon-nedir-460x307Geçenlerde internet üzerinde bir araştırma yaparken çok değerli bir meslektaşımın kişisel web-site’si ile karşılaştım. “Pakman World” adlı sitede inşaat mühendisi Bülent PAKMAN, mesleki anlamda harika bilgiler paylaşmasının yanı sıra ruhani ve dini konularda da müthiş açıklamalarda bulunuyordu. Gördüm ki, sayın meslektaşım, neredeyse aynı sözcükleri kullanarak, yıllardır benim de aklımı meşgul eden soruların aynısını soruyor ve yanıt arıyor! E ne de olsa, aklın yolu bir diye boşuna dememişler…

Sorular…Sorular…

Yukarıda bir kısmına değindiğim sorularımı aşağıda özetlemek istediğimde şu sonuç çıktı:

1-      Sonsuz  adalet sahibi yüce Allah eğer tek bir yaşam öngörüyorsa yukarıda da bahsettiğim gibi 5 yaşında ölüp doğrudan Cennet’e giden bir çocukla, 85 yaşına kadar yaşayan ve illâ ki bir yerlerde bir şekilde günaha, harama bulaşan bir başka kuluna eşit davranmamış oluyordu. Bu durum, yüce Allah’ın adalet anlayışına aykırı değil mi? O zaman, nasıl olsa Dünya hayatı zahiri ve ahiret hayatı sonsuzsa en akıllıcası daha bulûğ çağına ermeden ölmek ve doğrudan Cennet’e gitmek olmuyor mu? Neden bir gün daha fazla yaşamak için bu Dünya’da kalmaya uğraşalım ki? Neden bir şeyler üretmek, hayatımızı idame ettirmek için çalışmak, bir sürü zorlukla mücadele etmek zorunda kalalım ki? Bunun ne amacı olabilir ki?

2-      Diğer yandan; herkesin bildiği gibi kimileri çok zengin bir ailenin çocuğu olarak doğduğunda ekonomik açıdan sorun yaşamayacağı bir hayat sürme şansına sahip olabiliyorken, kimileri de maddi zorluklar içinde kıvranan bir memur ailesinde dünyaya geldiğinde çok sıkıntılı ve kısıtlı bir yaşam sürmek zorunda kalabiliyor. Eğer tek bir yaşam hakkımız varsa, başlangıç şartlarındaki eşitsizlik Allah’ın adalet anlayışına külliyen ters değil mi? Bu durumu “Allah’ın takdiri” diye geçiştirmek nereye kadar doğru olur?

3-      Yüce Allah mutlak adalet sahibi olduğuna göre, eğer tek bir yaşam hakkından bahsediyorsak o zaman bunun tek mantıklı açıklaması olabilir: Allah tüm insanları eşit başlangıç koşullarıyla (örneğin fakir olarak) Dünya’ya gönderecek ve standart bir yaşam süresi biçecek (örneğin 80 yıl). Bu süre boyunca insan ölmeyecek ve zamanı geldiğinde Hakk’ın rahmetine kavuşacak ve ahirette, o süre zarfında yaptıkları ile sorguya çekilecek. Eğer bir tek yaşam hakkımız varsa adaleti sağlamanın tek yolu da bu değil mi? Ama ölümün olmadığı bir Dünya’yı düşünün, bugün yaşadığımız Dünya’dan ne kadar da farklı olurdu? Belki ülkeler bile olmazdı. Giyim, kuşam derdi, mal mülk sahibi olma, kariyer yapma, bunlar gereksiz  boş şeyler olarak görünmez miydi? İnsanlar şu angarya gibi gelen 80 yılı bir an önce tüketmek için hiçbir iş yapmadan öylece oturmazlar mıydı; bir an önce, fazlaca günah işlemeden Cennet’e gidecekleri günü beklemezler miydi? Çünkü sonsuz hayat orada olduğuna göre Dünya yaşamı tam bir işkence, tamamlanması zoraki bir formalite olarak görünmez miydi insanoğluna? Bilemiyorum, tahayyül dahi edemiyorum. Ne bir kötülük yapma içgüdüsü, ne bir savaşma nedeni, ne de Dünya’ya olumlu bir katkı yapma mücadelesi. Sadece oturan, yiyen içen üreyen, yani canlı olmanın getirdiği zorunlulukları karşılayan bir insan sürüsü. Robot gibi. O zaman hayvanlardan ne farkımız kalırdı? Hatasız ve adil olan yüce Allah’ın bu tercihi çok mantıksız olmaz mıydı?

Hiç kuşkusuz yüce Yaradan’ın insanoğlunu yaratırken amacı bir robot sürüsü oluşturmak olmasa gerek. Benim anladığım kadarıyla yüce Allah başlangıçta ilkel bir yapıda olan ancak zamanla gelişmeye müsait bir organizma tasarlamış. Bunu niçin yapmış bilemiyoruz, yalnızca tahmin yürütebiliriz.

Bu gelişmeyi de adına “reenkarnasyon= yeniden bedenlenme” denilen bir özellikle tesis etmiş yüce Allah.

Kur’an’da Reenkarnasyon Var mı?

158157_1978487632753_1177983620653_2462_1869_bGeleneksel İslâm dini temsilcilerine göre Kur’an’da reenkarnasyona destek veren, en azından ima eden hiçbir bilgi olmadığı gibi Kur’an, aksine yeniden bedenlenmenin tam karşıtı ifadeler içermektedir.

Aslında 1000 yıldan uzun bir süredir insanlara yalan söyleyen ve Kur’an’daki gerçek İslâm’ı ısrarla gizleyen, Müslüman dünyasındaki hâkim Emevî ekolünün, reenkarnasyonla ilgili doğruyu söylemesi de beklenemezdi zaten.

Yaşar Nuri Öztürk Hoca, Kur’an’da reenkarnasyona işaret eden 30’a yakın ayetin olduğunu söyler ve düşünme gücünü özgürleştirebilen, dinci hacı-hoca takımının tasallutundan kurtarmayı başarabilen herkes bunu rahatlıkla fark edebilir.

Bu hususu, reenkarnasyondan söz eden birçok Kur’an ayetini örnek göstererek uzatmayı düşünmüyorum, zira benim ayrıntısına inmeyi düşündüğüm konu bu değil.  Ayrıca Sayın Bülent PAKMAN’ın yukarıda bahsettiğim web-sitesinde reenkarnasyon ve Kur’an ilişkisi, Yaşar Nuri Öztürk Hoca’nın söyleşilerinden alıntılar da yapılarak çok detaylı bir biçimde verilmiş. Merak edenler için çok yararlı bir kaynak olduğunu söyleyebilirim.

Mu’min Suresi

Ancak, Yüce Allah’ın kitabında sanki eksikler varmış da hani  O’nun dinini  O’ndan çok daha iyi bildiğini iddia eden bu hacı hoca takımının Allah’ın eksiklerini(?!) gidermek için parantezler açıp kafalarına göre, daha doğrusu işlerine geldiği gibi Allah kelâmına eklemelerde bulunmasıyla zoraki anlamlar yükledikleri Mümin suresi 11. Ayet’e değinmeden geçemeyeceğim.

MU’MİN Suresi – 11. Ayet: “Dediler: Rabbimiz! Bizi iki kez öldürdün, iki kez dirilttin. Artık günahlarımızı itiraf ettik. Buradan çıkmak için bir yol daha var mı?”

Efendim şimdi bu sivri akıllılar diyorlar ki: “Bu ölümlerden ilki ceninin ana rahmindeki durumunu, ikincisi de kabirdeki mevtayı kasteder. Reenkarnasyon yoktur.”

İslâm âlimi Musa Cârullah’ın bir sözü vardır. Der ki “Bazı insanlar kendi havsalalarını büyüterek İslâm’ı kavramak yerine İslâm’ı kendi küçük havsalalarına sığdırmak için küçülttüler. Başımıza ne geldiyse bu yüzden geldi.”

Ana rahmindeki cenin ölü müdür ki yüce Allah ondan ölü olarak bahsetsin? Ölmek için önce yaşamak gerek ey Allah’ın dinini müslümandan saklayan gafil! 2 kez öldürdün 2 kez dirilttin diyor, cenini, kabri de nereden çıkardın be hey yalancı kâfir!

Müslüman Kardeşim Uyan Artık!

Allah’ın insanlığa verdiği mesajları onlardan saklamanın ne anlamı olabilir? Bu neden yapılır?

Ya Müslüman âlemine ne demeli? Hadi yıllarca Kur’an mesajı senden gizlendi ve şeklî ritüellerden başka hiçbir şeyle ilgilenmemen sana dayatıldı durdu, tamam! Ama artık Kur’an içeriği tüm gerçekliği, tüm görkemiyle gözler önüne seriliyor. Kur’an dininin esasına vakıf birçok din âlimi “parantezler” eklemeyerek Allah kelâmını sana tüm çıplaklığı ile aktarıyor. Sen ne yapıyorsun? İşine gelen en kolay yolu seçip, bin yıldır sana söylenen yalanlara inanmaya devam ediyorsun.

Kur’an gerçeğini belgeleriyle, kıvırtmaya hiç mahal bırakmayacak kadar açık seçik ispatlayanlara da “Bir sürü hoca başka şeyler söylüyor, bir tek sen mi biliyorsun gerçeği” inadıyla hâlâ direniyorsun. Söyleyecek söz bulamayınca da “Tamam haklı olabilirsin, ama bunca yıl böyle uygulandı, nasıl değiştirelim. Bırak fazla kurcalama, böyle kalsın” diyebiliyorsun. BUNU NASIL DERSİN?

reenkarnasyon-vakalrıAllah’ın dini orada öyle pırıl pırıl dururken, sen pisliğe batmış yalanı, dolanı nasıl savunursun? Neden? Senin derdin ne? Sen Allah’ın gerçek dinini öğrenmek istemiyor musun? Neden yalan, yanlış olduğunu bile bile bin yıllık hatalar zincirinde ısrar etmek istiyorsun? İşine böylesi mi geliyor? Daha mı kolay buluyorsun? Kafayı türbana dola, bol bol namaz kıl, ramazanda, üç aylarda oruç tut; o kadar! Bunlar çok kolay tabi. Peki, sırf şeklî ibadetlerle İslâm’ın tüm gerekliliklerini yerine getirdiğine inanmak kendini kandırmaktan başka bir şey değil mi?

Cennet’e gitmek, sonsuz bir huzura kavuşmak istemiyor musun? Peki, yalana ve riyaya batmış takiyyeci ruhban sınıfının uydurukluklarının peşine takılırsan bunu nasıl becereceksin? Ya da, gerçek İslâm’ın öğütlediği, “Yalan söyleme; iyide, doğruda ol; çalış ve üret; gıybet yapma; iftiraya bulaşma; hak yeme; ihtiyacından fazla Dünya malına tamah etme; riyadan, kaypaklıktan, sinsilikten, arkadan iş çevirmekten kesinlikle uzak dur; kim olursa olsun tüm canlıları sev; yardıma ihtiyacı olanlara ‘bunlara yardım edersem benim ne çıkarım olur’ düşüncesini aklına bile getirmeden karşılıksız yardım et.” emirlerini uygulamak zor mu geliyor? Zordur; kendimden bilirim, hem de çok zordur. İşte gerçek Allah emirleri zor olduğu için, bunları uygulayamayacaklarını anlayan mal, para ve güç düşkünü sapık Emevîler yüzünden 1000 yıldır sana yalanlar söyleniyor. İslâm’ı Emevî sapkınlığına kurban verdiğimizden beri onun yerini bugünkü kafa kesen, ciğer yiyen, kan içen, kız kardeşiyle cinsel ilişkiyi tasvip eden, kardeşlikten, sevgiden uzak katiller ve onların “İslâm” diye dayattıkları bir çirkef aldı. Din bu oldu. Sana şimdi dayatılan bu garabetin İslâm’la uzaktan yakından ilgisi olmadığını ne zaman göreceksin? Zor olanı ne zaman seçecek, ne zaman içselleştirecek ve O’na, gerçekten O’na ne zaman yöneleceksin?

1460097_318185398386404_3187676403035314070_nSana, “Nasıl olsa namaz kılıyorsun, e oruç da tutuyorsun, o zaman azıcık gıybet yapabilir, biraz rüşvet alabilirsin” diyen sahtekârların, şarlatanların sözleri daha mı yakın, daha mı uygulanabilir geliyor? BUNLAR İŞİNE DAHA ÇOK GELİYOR ÖYLE DEĞİL Mİ MÜSLÜMAN KARDEŞİM? Bunlara inanmak tabi daha kolay, hele bir de göbeğine kadar sakallı bir müraîden duyunca kendi kendini ikna edip kandırman işten bile değil! Zaten beynin, gönlün de bundan yana öyle değil mi mü’min kardeşim?

Hadi kabahat eskiden yalancı ve ikiyüzlü ruhban sınıfındaydı, çünkü gerçekleri saklıyorlardı. İnsanlara açıklayan yoktu. Şimdi var ve her gün yenileri ekleniyor. Neden okumuyorsun? Neden düşünce gücünü serbest bırakmıyorsun? Neden aklını kullanmıyorsun? Neden ruhban sınıfı tebaası olmayı, gerçeğe tercih ediyorsun? O zaman eğer hâlâ bu safsatalara ısrarla inanmaya devam edersen artık en az o yalancı ve riyakâr ruhban sınıfı kadar sen de suçlusun EY MÜ’MİN KARDEŞİM SEN DE SUÇLUSUN!

Ruh ve Tin

Her neyse!

Kur’an, Bakara Suresi 255. Ayette yüce Allah’ın en karakteristik özelliğini açıkça belirtmektedir:

“Allah’tan başka ilah yoktur. Hayy’dır. O, sürekli diridir…”

Allah, sürekli diridir ne demektir? O, ebedi, hiç ölmeyen, hep canlı kalan, kendisi için ölümün söz konusu olmadığı anlamına gelir ve Esma-ül Hüsna’da da Allah’a ait özelliklerden biri olarak geçer.

Yüce Allah Secde Suresi 9. ayette “Sonra ona bir biçim verdi ve onun içine kendi ruhundan üfledi. Sizin için işitme gücü, gözler ve gönüller vücuda getirdi. Ne kadar da az şükredersiniz!” diyor.

Kurtuluşla sona eren reenkarnasyonu, gelişim aşamalarıyla tasvir eden bir sanat eseri

Kurtuluşla sona eren reenkarnasyonu, gelişim aşamalarıyla tasvir eden bir sanat eseri

Yine Hicr Suresi 29. Ayet’te yüce Allah : “Onu amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın” diye buyuruyor.

Bu ayetlerde söz edilen özruh, ruhtan (İngilizcesi soul) farklıdır. Türkçede özruh için tin (İngilizcesi spirit) sözcüğü kullanılır. Özruh tanrısal özellikler içerir ve Kur’an’dan anladığımız kadarıyla yaratılış anında yüce Allah tarafından insana üflenir. Demek ki, insanın içindeki özruh onun tanrısal özellikler içeren asıl özüdür ve ölümsüzdür. Ruh, yani bedene hayatiyet veren can, hayat enerjisi ise bedenin ölümüyle sona erer. İşte hayvanlardaki ruh bu ruhtur, tin değil!

 

Reenkarnasyon Gerçeği

Kur’an’dan öğrendiğimize göre insan maddi âleme tekâmül etmesi için gönderiliyor. Bunun için ona Allah tarafından bir kredi tanınmış. Bu krediye “ÖMÜR” deniyor. Bu tekâmül sürecinde asla geri dönüş olmuyor. İnsan, ya tekâmül edecek ya tekâmül edecek, başka şansı yok!

Ancak bu sonsuz bir kredi değil. Verilen zaman dilimini iyi kullanamayanlar, yanlışa, pisliğe batanlar ve uyarılara rağmen bundan kendini kurtaramayanlar için, yani tekâmülünü tamamlayamayanlar için çok acılı bir süreç var…

Tekâmül serüveninde Kur’an, kötülüğe batan, sonraki yaşamında bundan ders almayan ve kredisini tüketenler için tekrar bedenlenme şansı olmadığını belirtiyor. O nedenle Allah’ın yukarıda bahsettiğim açık emirlerini hayatına uygulayıp, bunu bir yaşam biçimi haline getirenlerin tekâmülü daha çabuk gerçekleşiyor. Neydi bu emirler, kısaca tekrarlayalım:

1-      Doğruda, iyide ol,

2-      Asla yalan söyleme,

3-      İnsanlığa yararlı şeyler üretmek için çalış,

4-      Devlet malını asla savurma

5-      Hiçkimsenin hakkını gasp etme,

 

6-      İhtiyacın kadarını al, ihtiyacın kadarını tüket

7-      Tüm canlıları sev

8-      Paylaş,

9-      Riyadan, gıybetten, iftiradan, sinsilikten, fitneden, kaypaklıktan ve savurganlıktan uzak dur

10-   Karşılığını düşünmeden yardım et

11-   Doğayı koru, doğal kaynakları fütursuzca tüketme.

Çok zor olduğunu yukarıda da söylemiştim. İnsanoğlu, yüce Allah’ın insanlığa armağan ettiği tüm kitaplarda ortak olan, yukarıda özetlemeye çalıştığım emirleri yerine getirmek için çaba sarf etmelidir. Bu onun aslında temel görevidir.

Beden, tekâmül yolculuğunun elbisesidir sadece. Bu yolculuk boyunca birçok bedenimiz olur. Asıl amaç, yüce Allah’ın kendi özruhundan içimize üflediği o tanrısal özü keşfetmektir. Ona ulaşan, zaten ne maddiyatla, ne parayla, ne mal mülkle ne de başka bir şeyle uğraşma isteği duyacaktır. Özruhumuz aslında bizim ta kendimizdir. Her yaşamda, hâmi varlıkların bizlerin tekâmülü, eksik yönlerimizin giderilmesi için sağladıkları başlangıç şartları üzerine tüm tercihleri ve seçimleri kendimiz yaparak inşa edeceğimiz bir hayat boyunca o özruha ulaşmanın yollarını ararız. Allah’ın verdiği krediyi iyi kullanan bunu iki belki de üç seferde tamamlar, bunu bilemeyiz. Bazen de yedi belki sekiz…

erdil689 (2)Ne dinlerin bir önemi vardır bu yolculukta, ne cinsiyetin. Ne aile bireylerinin bir önemi vardır, ne de ırkların. Tüm bu yaftalar sevgiye ulaşma serüveninde tüm önceliğini yitirir. Zira bir yaşamında kadın olan, diğer bir yaşamında erkek, bir yaşamında Müslüman olan bir sonrakinde Yahudi olabilir. Onun gelişimi, özruhuna yani tanrısal tarafına ulaşabilmesi için neyi yenmesi, hangi zayıf yönünü güçlendirmesi gerekiyorsa onunla mücadele etmesi için uygun bir aile ve şartlar sağlanır. Her yeni bedenlenmede tüm hafıza silinir. Geçmişe ait hiçbir anı hatırlanmaz. İşte ilâhi düzenin görkemi de buradadır. Çünkü her şey özruhta teyp bandı gibi kayıt altındadır. Özruh hiçbir detayı unutmaz.

Dünya, sevgi üzerine kuruludur. Sevgi müthiş bir enerjidir ve paylaştıkça büyür. Düzelttiği her zayıflığında, her hatasında insanın özruhunda bir petek açılır ve o, artık senin bir parçan olur. Geri dönüş yoktur. Maddiyata düşkün biri, eğer son yaşamında mal mülk derdine düşmenin ne kadar boş ve yararsız bir uğraş olduğunu anlamış ve içselleştirebilmişse, özruhunda ona ait petek açılır ve artık o insan için maddi âlem sadece hayatını idame ettirmesi için bir araçtır. Ve bir sonraki yaşamında bir başka hatalı yönüyle mücadeleye başlar.

Nihayetinde özruhundaki tüm petekleri açan biri, sevginin o müthiş enerjisine kavuşur ve O’na dönebilir, O’na kavuşabilir. Bu, bizim elimizdedir. Kalbindeki sevgi gücü ve enerjisini açığa çıkartabilen, minik bir kedi yavrusunda, bir ağaçta, küçük bir çocuğun gülümsemesinde ya da bir uğurböceğinin kanatlarında O’nu görebilir.

Reenkarnasyona inanmak ya da inanmamak diye bir şey yoktur. Bu, Allah’ın ilâhi düzeninin bir gerçeğidir. Tüm insanlar en sonunda tekâmüllerini tamamlayıp bir olmak zorundadır. Yani tüm insanlık aslında bir bütünün parçalarıdır. Bu yolculuğu tamamlayamayanlar, insanlara yalan söyleyerek onların tekâmüllerini engelleyenler için çok acılı ve sıkıntılı bir süreç vardır. O nedenle tüm kardeşlerimin bu zor sınavlarında başarılar dilerim.

 

Uğur GÖRGÜLÜ

02 Eylül 2014 – Ceyhan