Çalışma hayatım boyunca nedense “mesai saati” kavramı ile yıldızım hiç barışmadı. Bu nedenle olacak, en çok sıkıldığım, bunaldığım zaman dilimi resmî dairelerde (PTT, Belediye) çalıştığım dönemdi ve 1996’da anladım ki bu hapis hayatına daha fazla dayanmam mümkün değil!
Tabi ki devlet dairelerinde çalışmak da insana ayrı deneyimler katıyor. Örneğin resmî yazışma dili, yürürlükteki teknik mevzuatın incelikleri, arşivleme, dosyalama, evrak takibi… vb. gibi konularda almasını bilene çok şeyler öğretir devlet daireleri. Hele bir de âmir pozisyonundaki kişi, alanında deneyimli ve birikimli birisiyse meslek hayatınızda çok erken yaşta ayrıcalıklı bir konuma gelmeniz işten bile değildir.
Ancak devlet dairelerinde “çalışkan olmak, iş tamamlamak ya da işi gerektiği gibi yapmak” öyle pek de önemli değildir. En çok dikkat etmeniz gereken iş, sabah saat 08.30 ve akşam da 17.30’da defterler toplanmadan imza kartonuna parafınızı atmaktır. Çünkü devlet dairelerinde âmirlerin de üstünde durdukları en mühim konu “mesai saatlerine uyup uymadığınızdır.” Aradaki sürede ne yaptığınızı çoğu kişi önemsemez. Hele bir de üzerinize düşeni geç de olsa yapıyorsanız…
İşte bu, benim düşünce yapıma ve iş üretme şeklime tamamen ters bir durum. Yeri gelmişken bu konuyla ilgili bir anımı anlatmak istiyorum. İlk memuriyetime 1982 yılında PTT Genel Müdürlüğü – Yapı İşleri Daire Başkanlığında başlamıştım. İTÜ mezunu olduğum için olacak tayinim Statik Büro’ya çıkmıştı. O zamanlar Genel Müdürlük Ankara Ulus’ta, Rüzgârlı Sokak’taydı. Yeni olduğum için çok iş veriyorlardı bana, ancak bunlar sevdiğim işlerdi. Yüklenicilerin hazırladıkları projeleri inceliyordum. Elimde 2 şehrin statik-betonarme projesi vardı. Hemen her akşam saat 20.00 – 21.00’e kadar ofiste kalıyor ve tüm hesapları, çizim paftalarını gözden geçiriyordum. İşin güzel yanı, bu işten çok zevk alıyordum. Sayfalar dolusu yorum hazırlamıştım. Tereddütte olduğum hususları da Grup Baş Mühendisimize danışıyordum, zira kendisi çok deneyimli bir mühendisti. Sonuçta iki proje için oldukça ayrıntılı bir incelemeyi bir hafta gibi çok kısa bir sürede tamamlamıştım. Benden kıdemli eski mühendisler kendilerine havale edilen bir projeyi, çok da detayına inmeden, en az 20 günde incelerlerdi. Kimse de onlara niye bu kadar uzun sürüyor diye sormazdı.
O gün her iki proje için hazırladığım yorumları bir teknik rapor formatına sokmam öğleye kadar sürmüştü. O zamanlar bilgisayar olmadığı için yazıları elle müsvedde olarak yazar ve daktilo edilmesi için daktilograf kızlara verirdik. Toplamda 12 sayfa teknik raporu hazırlamış olmanın verdiği tatmin hissini, bir şeyleri tamamlamış olmanın o müthiş hazzını anlatamam. Yazıları kızlara götürmeyi çok severdim. Onlarla şakalaşır, biraz sohbet eder gönüllerini alırdım. Garibanlar hiç durmaksızın iki kuruş maaşa tüm gün boyunca yazı daktilo ederlerdi.
Son derece yorgun olmama rağmen neşeliydim ve günlerdir yoğun bir şekilde çalıştığım için biraz hava almak istemiştim. Zaten öğle tatiline de girmiştik ve yazıların daktilo edilmesi de bir iki saat sürerdi. Biraz sonra kendimi kalabalık caddelere atmıştım bile…
Sevdiğim kebapçıda nefis bir Adana yedim, çay içtim, vitrinlere baktım. Çok da gecikmek istemiyordum, zira grup başmühendisimiz işini bitirene incelenmek üzere yeni projeler veriyordu. Ben de döndüğümde hemen bir tane daha istemeyi plânlıyordum. Gerçekten yaptığım bu iş beni mutlu ediyordu. Yaklaşık bir saat kadar fazladan zaman harcamıştım. Aslında bu 1 saatlik zaman beni sanki şarj etmişti. Dinlenmiştim ve yeni bir proje için çok daha fazla hazır hissediyordum. Zımba gibi masama geldiğimde bir de ne göreyim: Kalemliğime saplanmış küçük bir uyarı kâğıdı!
“Sayın Uğur Görgülü, yapılan günlük yoklamada, mesai saatleri içinde görev yerinizi izinsiz terk ettiğiniz tespit edilmiştir. Tekerrürü halinde disiplin yönetmeliğinin ilgili maddeleri uyarınca tecziye edileceğinizi ihtaren tebliğ ederim. Yapı İşleri Daire Başkanı”…
Yaşadığım şoku, hayal kırıklığını, haksızlığa uğramanın verdiği kızgınlığı tahmin bile edemezsiniz. Düşünün böyle kafaların yönettiği bir kurumda işinden zevk alan birinin çalışma şevkin nasıl kırıldığını…
O zaman anladım ki devlet dairesinde çok çalışmanın hiçbir faydası yok. Kimsenin seni takdir etmesini de beklememelisin. Sabah 8.30 akşam 17.30 şablonuna uy, gerisi hikâye…
Yani netice itibariyle sözü getirmek istediğim nokta şu:
“Disiplin ve buna bağlı olarak da başarı, metazori mesai saati cenderesine sıkıştırılmış personelin modern köleliği ile asla sağlanamaz. İşin sırrı en baştan iyi plânlanmış bir işte doğru kişilere hak ettikleri kadar sorumluluk vermededir.”
Diyeceğim o ki; meslek hayatımın hiçbir döneminde “mesai saatleri” kavramına gönülden inanmadım ve zorunlu olmadıkça da uygulamadım. Bu nedenle de PTT Genel Müdürlüğü’nden “müstafi addedilerek” yani “istifa etmiş sayılarak” ayrıldım. Zira askerlik dönüşü hiçbir mazeret bildirmeden gönderilen uyarı yazılarını dikkate almamış ve işbaşı yapmamıştım. Aslında laf aramızda bundan oldukça fazla keyif duyduğumu da itiraf etmeliyim…
Uğur GÖRGÜLÜ
29 Ekim 2014 – Ceyhan